"Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana, Neşideler Neşidesi veya Kuran.
Senin Kitabın hangisi?"
Bir ülkenin kaderini avuçları
arasında tutan, onun aydınlarıdır. Hayatlarını her türlü hayhuy içerisinde
geçiren insanların farkında olmadığı şeylerin farkında olanlar onlardır.
İnsanoğlunun neyin doğru, neyin yanlış olduğuna ilişkin kendi birikim ve tecrübeleri
doğrultusunda oluşturduğu inanışlarının sınırlarını daraltan veya genişletenler
de onlardır. Ülkemizde aydın denildiği zaman, akla gelebilecek profiller her
nedense çok çeşitlidir. Bunun siyasi, içtimai sebepleri olması da önemli
elbette. Zira artık aydın denilen kavram ülkemizde; bir kesimin aydını, bir
görüşün aydını veya bir topluluğun aydını gibi “aydın” sıfatının özüne
yakışmayacak tanımlamalarla bütünleştirilmektedir. Aydın toplumun tamamına
hitap edebilen olmalıdır. Zira kelimenin aydınlatmak ile olan ilişkisi gereği,
sadece belirli bir bölgeyi aydınlatan veya sadece belirli bir konuda
konuşabilen insanın aydın sayılması bence garabettir. Aydınlanmış olan bir
insanın, dar kalıplar ve tanımlamalar içerisinde anlatılmaya veya tanıtılmaya
çalışılması bence ona ve temsil ettiği şeylere karşı yapılan en büyük zulümlerdendir.
Günümüzde emsalleri olarak zikredilen isimlerle karşılaştırmak gafletinde dahi
bulunmak istemediğim, bence ülkemizin en büyük aydınlarından birisi olan Cemil
Meriç’in bir kitabını tanıtmak için onca girizgahta bulunmaktayım. Doğum
gününün kutlanmasına ilişkin sosyal medya mesajlarını gördüğümde ve Bu Ülke
kitabının sayfaları arasında gezinmeyi bitirmiş olduğum bir anda neden
kendisini ve kitaplarını anlatan yazıların görmesi gerekenden daha az ilgi
gördüğü, özellikle onun gibi düşünen aydın kişiliklere susamış birer çöl
gezgini gibi hissettiğimiz zamanlarda neden daha fazla Cemil Meriç adının
telaffuz edilmediğini sorup durdum kendime. Size Cemil Meriç’in en sevdiğim
kitaplarından olan Bu Ülke’yi tanıtmayı istiyordum uzun zamandır. Ancak bende
yazının girişinde bahsettiğim hayatını türlü hayhuy içerisinde geçiren
insanlardan olduğum için, bunu yapmaya yeterli zamanım olmadı bir türlü. Oysa
Meriç, bugünkü düşüncelerimin ve onu okumadan önce kendi içimde büyüttüğüm
düşüncelerimin normal ve doğru olabileceğini bana gösterdiği için, önemli bir
yer tutmaktadır düşünce dünyamda. Bundan on sene önce neden bir ideoloji sahibi
olmak zorundayım? Diyerek kendimi sorguladığım ve bu dayatmalara direndiğim
zamanlarda bir büyüğümün kütüphanesinde görüp, okumuş kendimi normal hissetmiş,
ancak pek istemeyerek de olsa (kendimde kitaplarımın iade edilmesini
istediğimden) kitabı bitirince sahibine iade etmiştim. Daha sonra kendime geniş
bir kütüphane kurmak hayalimi, gerçeğe dökmeye başladığımda, ilk aldığım
kitaplardan oldu “Bu Ülke”. Kitap İletişim Yayınları tarafından yayınlanmış,
karton kapaklı 339 sayfa. Türk düşünce dünyasının en önemli sembollerinden
Cemil Meriç. Bu Ülke’deki seçkilerini okuduğunuzda neden öyle olduğunu çok daha
rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bununla birlikte, kendisinin yazıları ve
düşünceleri ile mücadele verdiği “-izmler” ona dışarıdan bakanları pek önceden
esir aldığı için, herkes kendi ideolojisi ve “-izmi” doğrultusunda bir Cemil
Meriç yaratmaya çalışmıştır. Kimine göre Marksist, kimine göre gelenekçi, bazı
yönleriyle Türkçü, bazı yönleriyle Jön-Türk, bazı yönleriyle manevi
hassasiyetleri ağır basar. Oysa onun kendisi ile ilgili söylediği gibi, geçen
yıllar boyunca büyük bir değişiklik yoktur kendisinde.
Kitapta özellikle
basmakalıp düşüncelere karşı geliştirdiği fikirlerle yüz yüze kalıyorsunuz. Çok
kitap okumanın kendisine kazandırmış olduğu geniş kelime dağarcığı sayesinde
kendisini her dimağın ilk okuyuşta anlayamayacağı bir derinlikte anlatabilen
bir isim Meriç. Farklı dillerden, özellikle eski Türkçeden belirli kelimelere
aşinalığınız yoksa okurken sizi belirli bir miktar zorlayabilecek bir kitap.
Kullandığı deyimlerin bir kısmı günümüzde unutulmuş deyimler. Ancak düşünce dünyasının
zenginliği ve aydın diye hitap edilen insanlara özgü olan, insanların aklının
köşesinde tuttuğuna inandığı bir takım gerçekleri yerinde tespitlerle dışa
vurabilen yapısı sayesinde okuyucusuna inanılmaz bir deneyim sunduğu da
muhakkak.Kör olmak pahasına okumaya devam eden bir adamın, yüz yıllardır kör olan bir toplumu aydınlatacak düşüncelere sahip olması, aslında tam da bizim toplumumuzun kinaye kültürüne cuk oturan bir hadise. Üst düzey bir eğitimin, insanı kültüründen kopartmak şöyle dursun, kendi kültürünün derinliğinde gönüllü bir boğulmaya götürdüğünün sembolü olan yazarın, kaybolmakta oluşumuzun çığlıklarını atarken bu derece usturuplu ve üslup sahibi olunabileceğini göstermesi sebebiyle de, Türk yazın ve düşünce hayatında ayrı bir yeri hak ettiği de tartışılmaz. Kitapta en sık kullandığı kelimelerden birisi olan intelijansiya (aydınlar topluluğu) ve bu topluluğun çağa ayak uydurmak adına "aydın" anlamının içini boşaltıyor olmalarına karşı, çetin bir yazılı savaş vermiş Meriç. Toplumsal değerlerin batı ölçütlerinde gittikçe materyalist bir ölçüde evrildiğine ve bunun kültürel açıdan yol açtığı yıkıma dikkat çekmek için bütün kelimelerini kullanan bir aydının, günümüzde muktedir veya muhalif yanında yer almayı aydın olmak için kafi sıfat sayan aydınlarımız yanında esamesinin dahi okunmuyor oluşu, kaybımızın büyüklüğünü göstermesi açısından çok mühimdir. Bugün doğudan gelen şeylere aşağılayıcı ve tahkir edici bir şüpheyle bakarken, batıdan gelenlere sorgusuz kucak açmanın "bitaraf entelektüel" olmanın ön şartı olduğu bir ülkede; kültür, aydın, entelektüel kelimelerinin tanımının dahi yeni baştan yapılması şarttır. Kitabı okurken, bir yandan Meriç'in aydınlığında aslında uzun süredir size yanlış geldiğini hissettiğiniz ama belki de adlandıramadığınız bir hassasiyetin ışığını yudumlarken, öte yandan geçen yılların, yazılanların, söylenenlerin toplumumuz üzerinde pek tesirli olmadan, daha da yozlaştığımızı özümseyeceksiniz. İletişim Yayınları tarafından, Cemil Meriç'in diğer kitaplarından bazı yazıların da Bu Ülke içerisine alındığını da bir kenara not etmelisiniz.
Özellikle "Fildişi Kuleden" kitabından bu kitaba yapılan aktarımlar Bu Ülke'yi daha kapsamlı ve muazzam bir hale getiriyor. Meriç'in yobazlığa bakış açısından, Balzac'a olan hayranlığına, oradan ise belirli isimler üzerinden tahlile giriştiği kısa yazılarına koştururcasına gidiyorsunuz. Önceki baskılardan farklı olarak bu baskıya eklenen kısa kısa yazılar ve hatta aforizmaları da kitabın zaten var olan albenisini daha da çok arttırmakta. Daha da ilginci yazılanlar belirli bir döneme aitmiş gibi gözükmesine karşın, bundan yüz yıl sonra dahi pek çok açıdan geçerliliğini koruyabilecek önermeler içeriyor. Cemil Meriç okuyanların pek iyi bildiği üzere, yazarın kitaplara karşı beslediği derin muhabbetin sınırı yoktur. Kendisinin de anlattığı üzere, içine kapandığı çocukluğundan bu yana, insanlardan çok kitaplarla hasbihal etmeyi tercih etmiştir. Bu seçimin ahlaki yönleri bir yana, insanlığın hüsran içinde olduğu asırlarda, kitapların seçilmesi kitaplara meftun olmuş benim gibi insanlar için belki de en önemli ve makul seçenek olarak ortaya çıkmaktadır. Bugüne kadar kitapların dostluğundan hiçbir şekilde pişman olmamış bir okur olarak, Meriç'in bu seçimine hayranlık duyduğumu itiraf etmeliyim. Bir ülkenin geleceğinin, o ülkenin aydınlarının omuzları üzerinde yükseldiğine inananlardanım. Bilgisizliğin, cehaletin, korkunun gerçeği hapsettiği bir dönemde bir mum ışığının aydınlığı dahi insanlara umut vermek için yeterlidir. Ülkeyi omuzlayacak insanların sayısının bu kadar az olduğu zamanlarda, bu ülkenin "Bu Ülke" gibi kitaplara her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Zira ışık saçan mumlara üflemek için karanlık köşelerde bekleyen insanlardan kurtulmanın en iyi yolu, onlara bekleyebilecekleri karanlık köşeler bırakmamak için her yeri aydınlıkla kuşatmaktır.
Konfüçyüs'ün meşhur sözünde söylediği gibi; karanlığa küfretmek yerine mumlar yakacağımız zamanlara kavuşmak dileğiyle.
Kitaplarla kalın.
Özellikle "Fildişi Kuleden" kitabından bu kitaba yapılan aktarımlar Bu Ülke'yi daha kapsamlı ve muazzam bir hale getiriyor. Meriç'in yobazlığa bakış açısından, Balzac'a olan hayranlığına, oradan ise belirli isimler üzerinden tahlile giriştiği kısa yazılarına koştururcasına gidiyorsunuz. Önceki baskılardan farklı olarak bu baskıya eklenen kısa kısa yazılar ve hatta aforizmaları da kitabın zaten var olan albenisini daha da çok arttırmakta. Daha da ilginci yazılanlar belirli bir döneme aitmiş gibi gözükmesine karşın, bundan yüz yıl sonra dahi pek çok açıdan geçerliliğini koruyabilecek önermeler içeriyor. Cemil Meriç okuyanların pek iyi bildiği üzere, yazarın kitaplara karşı beslediği derin muhabbetin sınırı yoktur. Kendisinin de anlattığı üzere, içine kapandığı çocukluğundan bu yana, insanlardan çok kitaplarla hasbihal etmeyi tercih etmiştir. Bu seçimin ahlaki yönleri bir yana, insanlığın hüsran içinde olduğu asırlarda, kitapların seçilmesi kitaplara meftun olmuş benim gibi insanlar için belki de en önemli ve makul seçenek olarak ortaya çıkmaktadır. Bugüne kadar kitapların dostluğundan hiçbir şekilde pişman olmamış bir okur olarak, Meriç'in bu seçimine hayranlık duyduğumu itiraf etmeliyim. Bir ülkenin geleceğinin, o ülkenin aydınlarının omuzları üzerinde yükseldiğine inananlardanım. Bilgisizliğin, cehaletin, korkunun gerçeği hapsettiği bir dönemde bir mum ışığının aydınlığı dahi insanlara umut vermek için yeterlidir. Ülkeyi omuzlayacak insanların sayısının bu kadar az olduğu zamanlarda, bu ülkenin "Bu Ülke" gibi kitaplara her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Zira ışık saçan mumlara üflemek için karanlık köşelerde bekleyen insanlardan kurtulmanın en iyi yolu, onlara bekleyebilecekleri karanlık köşeler bırakmamak için her yeri aydınlıkla kuşatmaktır.
Konfüçyüs'ün meşhur sözünde söylediği gibi; karanlığa küfretmek yerine mumlar yakacağımız zamanlara kavuşmak dileğiyle.
Kitaplarla kalın.