İdeallerden Kopuş: Dostoyevski ve Nietzsche, Trajedinin Felsefesi - Lev Şestov


"Ama doğru yetenek privilegium odiosum'dur*, 
sahibine pek az dünyevi zevk bahşeder."
Kitaptan  


Başlık durumu özetlemeye yeter mi bilmiyorum. Pek çoğumuz özellikle ilk gençlik yıllarının getirdiği asabi ve asi dalgayla alevlenmiş idealler tarafından çevrilmişizdir. Henüz dünya bizler için pek çok farklı açıdan çözülmeye muhtaç noktalar barındırır. İyimser olmasak da iyiyi tesis edebileceğimize dair sarsılmaz bir inanç aşılanmaya çalışılmıştır çoğumuza. Yüksek idealler, onların zihnimize bağdaş kurup oturmuş ütopyaları; birey, toplum, iyilik, erdem, adalet ve bir dolu vesaireler hakkında inşa ettiğimiz fikirler, felsefeler, ideolojiler, düşler, düşünceler bizi avcunun içerisinde tutup sıkıştırmaktadır. Peki, bu ölene dek bizi izlemeye devam edecek bir rutin mi? Zira gündelik hayatın rutinleri özellikle hayatın hızlandığı hakikat-sonrası teknolojik çağda, ideali olan bireyin bir mesai hassasiyetiyle sabahtan akşama kadar pişman olması üzerine neredeyse kurgulanmış günler yaşadığını görebiliyoruz. İdeallerin ve idealizmin aslında gözüktüğü kadar albenisi olmadığı üzerine, bilinçsiz bir seçimle okuduğum kitapların arka arkaya gelmesinin nihayeti Lev Şestov'un kaleme aldığı Dostoyevski ve Nietzsche, Trajedinin Felsefesi oldu. Notos Kitap tarafından yayınlanmış eser insanı tahmin ve tahammül edemeyeceği pek çok sorgunun ortasına bırakıyor. Şestov kitabın ilk bölümünü ve ağırlığını Dostoyevski, yazdıkları, yaşamı üzerinden kurguluyor. Ünlü Rus yazarın, kürek cezasının ardından geçirdiği değişimin eserleri üzerine yansımasını irdelerken, diğer yönden ilk dönemde sunduğu eserlerinde karakterlerinin ağzından dökülen sözcüklerle bir nevi Dostoyevski'nin psikopatolojisini sergiler nitelikteki bu anlatımında, onun idealizmini kaybediş sebepleri anlatılıyor. Özellikle Yeraltından Notlar kitabıyla yarattığı yer altı adamını bir izlek hâline getiren Şestov, bu izlek üzerinden onun dünyaya bakışını yorumluyor. Dinamik, heyecan verici gelen idealizmin terk edilişiyle, trajedinin felsefesinin başladığı anın üst üste oturduğunu fark etmemizi sağlıyor. Bu aşamada onun diğer yazarlarla etkileşimi ve özellikle idealler açısından farklı kutuplarda gözüken Tolstoy ile karşılaştırmasına denk geliyorsunuz. İtiraf etmem gerekirse kitabın Dostoyevski'nin ideallerinden kopuşunu anlatışı esnasında Şestov da bundan kopuyor ve okurun bir ideali varsa onu parçalamaya itiyormuş gibi hissettiriyor. Üstelik argümanlarında haklı olduğunu söyleyemiyorsunuz çünkü net olarak bir hüküm vermiyor yazar. Aktarıyor, ama içten içe hem Dostoyevski'ye hem de Nietzsche'ye hak verdiğini hissediyorsunuz. Belki de meşrebim buna müsait olduğundan, ideallerimi kaybetmeye teşne olduğum için bana öyle geliyor. 

Kitabın ikinci bölümünde trajedinin felsefesinin doğumuna sebep olan ikinci isim olarak Nietzsche ele alınıyor. Onun hocası Schopenhauer ve dinlemekten haz duyduğu Wagner'a zaman içerisinde düşman oluşu, haklarında çok iyi şeyler yazmayışı ve tıpkı Dostoyevski'nin yer altı adamını yaratması sürecini başlatan kürek cezası gibi, onun hayatında bunu başlatan hastalığı anlatılıyor. Rus yazarın tamamen farkında olarak veya onun farkında olmaksızın izlerini takip etmeyi başaran Nietzsche'nin özellikle iyilik ve ideallerle ilgili olumsuz düşüncelerinin vurgulanması, devamında onun übermensch kavramının bir ideal olup olmadığı tartışması ışığında metinlerinin değerlendirildiği kısımlar ilgi çekici. İster istemez bir çelişkinin varlığını görüyor ama ortada bir çelişki olmadığını hissediyorsunuz. Bu kitabın okura kazandırdığı bir görüş varsa o da idealizmden kopuştan ziyade bizlere metinleriyle sirayet edenlerin hayatlarındaki değişikliklerin de hesaba katılması gerekliliği. Zira her iki isim de yaşam süreçlerindeki kritik noktalarda geçirdikleri değişimlerden sonra dünya görüşlerinde keskin farklılıklara yelken açmış durumdalar. Değerlendirmemizi ne noktada etkilemeli açıkçası bilemiyorum. Her kitabın yazıldığı dönemle ilgili bir gerçeği veya yalanı bize anlattığı aşikar. Salt fikirleri değiştiği için Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'dan önce yazdığı kitapları veya Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt'ünü silip atabilmek mümkün değil. Çünkü okurken değişebildiğimiz gibi yazarken de değişiyoruz. Daha da önemlisi idealizmden kopabilmek için önce ideallerimiz olması gerekiyor muhtemelen. İnsanın düşünsel evrimi için bir mecburiyet olsa gerek bu hâl. 

Büyüyor muyuz? Büyüdükçe küçülüyor; eskiden dünyaları değiştirmeye muktedir hissederken, şimdi kendimizde gördüğümüz en ufak olumsuzluğu dahi değiştiremeyecek kadar güçsüz mü hissediyoruz? Yeni sorular sorabilmek için okumaya, anlamaya, öğrenmeye devam edenlerden olmanız dileklerimle. 

Şimdiden sağlık, huzur, mutluluk, kitaplar ve kazanç dolu bir 2021 yılı diliyorum herkese. Çok ihtiyacımız olduğu kesin.    



* Nefret uyandıran ayrıcalık

Yorumlar