Yaralanmış Erkeklerin İyileşmesi: Satürn'ün Gölgesinde - James Hollis

 

"Oynamaya mahkûm oldukları rollerinden dolayı öfkelidirler. 
Bilinçsiz anne kompleksi yüzünden kadınlara karşı öfkelidirler. 
Her biri, erkek olmanın öfkesi içindedir ve bilinçsizce, 
bu öfkelerini dışa vururlar."
Kitaptan


Çağımız sosyal adalet için sanal savaşların verildiği, ancak gerçek hayattaki etkisinin iyileştiricilikten çok yozlaşmaya dönüştüğü bir çağ. Bu adalet savaşının en mühim muhatapları kadınlar, çocuklar ve doğa. Ataerkil toplumun onlara yaptığı haksızlıkları gözardı etmek çok zorlama düşünce kalıplarını önyargılı şekilde kabul etmekten geçiyor. Fakat bu adalet savaşı içerisinde ataerkiyle erkeği ayırt etmekte de pek başarılı olduğumuz söylenemez. Satürn'ün Gölgesinde kitabının alt başlığı "Erkeklerin Yaralanması ve İyileşmesi". Her tür tartışmada suçu kolayca birey olarak "erkeğin" üzerine yıkmak erkeklerin kendileri için de en kolayı olduğu için bunu tercih ediyoruz. Oysa ataerkil toplumu oluşturanlar ve devamını mümkün kılanlar ona verdiği isimden, erillikten doğsa da sadece erkekler değil. Bu sistemi canlı tutan unsurların arasında ne yazık ki kadınlar da var. Bu noktada kadınlar ve erkekler arasında karşılıklı bir anlayış problemi olduğunu, fizyolojik ve psikolojik yapılanmalarının farklılığını idrakta zorlandıklarını da kabul etmek gerekir. Şahsen erkekler ve kadınların birbirlerini tam anlamıyla anlayacağı, kabul edebileceği ve idrak edebileceği hususları bir ütopya veya hayal gibi canlanıyor zihnimde. Karşılıklı anlayışın temini, rollerin kavranması ve bu rollerin dayattığı tabuların yıkılabilmesi mümkün değilmiş gibi geliyor çoğumuza. Peki, öyle olmak zorunda mı? Kitap Butik Yayıncılık tarafından yayınlanmış. İnsan bazen çok alakasız, hiç ihtimal vermediği yerlerde böyle iyi bir şeyle karşılaşabiliyor. Ben de bu kitapla markette karşılaştım. Evet, gayet bildiğimiz market. Süper olanından da değil. Kendi hâlinde iddiasız olanlarından birinde. Kapağına bakıp da etkilendim diyemem, ancak arka kapak yazısını okuyup, maden sularını sepete bırakıp bir iki sayfasına da hızla göz gezdirince "Ne olmuş yani" diyerek alıverdim. Ufuk açıcı bir okuma tecrübesi oldu benim için. Uzun yıllardır anlamlandıramadığım bir takım hezeyanlarla ilgili beni aydınlattı. Anlamsal açıdan bugünkü sorunun sebebinin erkeklerden çok, erkeklik mefhumu olduğunu ve bu mefhumu inşa eden sebepleri kalem kalem ele alıyor. Kadınların bu kitabı okuyarak erkekleri anlaması muhtemel mi? Olabilir, neden olmasın. Ancak bu kitap daha çok ve özellikle kendi erkeklikleriyle, saldırganlıklarıyla, korkularıyla yüzleşebilmeleri için özellikle erkekler tarafından okunmalı. Zira korkularının tetiklediği saldırganlıkları ve erkeklikleriyle hem kadınları, hem diğer erkekleri, hem çocukları, hem de dünyayı yaralamak konusunda üstün çaba sarf ettiğimizi yüzümüze vuruyor. Hatta el yükselterek söylenebilir; kadınlar, çocuklar ve diğerleriyle ilişkili ataerkillikten doğan pek çok sorunun düzelmesinin anahtarı erkeklerin iyileşmesine sıkı sıkıya bağlı. Yaralanan ve saldırıya uğrayan taraflar ne kadar ciddi direnç gösterirse göstersin, erkeksiz bir çözüm pek mümkün gözükmüyor. Üstelik bunun üreme mecburiyetleriyle de hiç ilgisi yok. Sosyal yapılar, ilişkiler, duygular, dürtüler, düşüncelerle sarmala dönmüş bir bağlılık aramızdaki. Bu kaosa yanıt anaerkil sistemse bile bu, erkeklerin travmalarını, geçmişlerini, korkularını, yaralarını kabul edip ilerleyebilmesi gerçekleşmedikçe mümkün olmayacak gibi. Hiç değilse okuduklarım, bunun mümkün olabileceğini, en azından kendimi kontrol edebileceğim noktalar olduğunu gösterdi. Sübjektif görüşler dışında kitap, erkekleri yaralayan ve ömürleri boyu peşleri sıra getirdikleri şeyleri tanımlıyor, örnekliyor ve okunan satırlarda erkeklere bir ayna tutuluyor. Elbette erkekler için çok gizemli ve anlaşılmaz varlıklar olan kadınlar da kendileri için tamamen çözdüklerini sandıkları, ama bir türlü düzeltemedikleri gizemli ve anlaşılmaz erkek psikolojisini anlamak noktasında muhakkak kitabı okumalılar. Zira ataerkilliğin yaralayıcı, öfke ve saldırı dolu enerjisiyle etkisini ne kadınlar ne de erkekler tek başına ortadan kaldıracak kadar güçlü olamayabilirler. 

Mamafih kitaptan ve onu anlatmak için sarf ettiğim cümlelerden "biz erkekler de mağduruz" önermesine ulaşacaksınız. Erkek öfkesinin bir diğer sebebi de gerçekten mağdur olsalar bile bu mağduriyeti kadınlar kadar rahatça dile getirememeleri olabilir. Ortada yarıştırılacak bir mağduriyet olmadığını da belirtmeliyim. Yazının girişinde işaret ettiğim üzere sistemin asıl mağdurları erkekler değil. En azından kadınlar ve çocuklar kadar mağdur değiller. Fakat bütün aksi görüşlere karşın bu erkeklerin mağdur olmadığını göstermiyor. Hatta daha çoğunu, gittikçe modernleşip bilimselleşen cemiyetin, erkeğe günbegün atadığı rollerin artışıyla binlerce yıl öncesinden gelen bir travmayı sessiz sedasız taşımak zorunda olduklarını anlayabiliyoruz. Erkekleri anlamak zorunda mıyız? Bunca zaman çevrelerindeki her şeye karşı gösterdikleri şiddet, öfke, saldırganlık ve yıkıcılık onlara bu hakkı tanımamıza engel mi? Bu sorulara makul cevaplar veremeyebilirim. Fakat kati olarak anladığım şey tek taraflı çözümün mümkün olmadığı ve tek başlarına gösterdikleri muazzam dirence rağmen kadınların, kendi yaralarını göremeyen, anlayamayan ve iyileşmeyi reddeden erkeklikle (erkeklerle değil) mücadelesinin bu mantaliteyle bir bin yıl daha devam edebileceği. 

Kitabın henüz girişinde erkeklere bir uyarı niteliğindeki cümlelerle bitirmek istiyorum; 

"...ilk şart, erkeklerin, ağır bir şekilde yaralandıkları gerçeğinin farkında olmalarıdır. Travmaları konusundaki bilinçsizlikleri, hem kendilerini hem de kadınları tekrar tekrar incitiyor. Kadınların, onları hep ezmiş olan erkeklerden nefret eder hâle gelmemiş olması ben hep şaşırtmıştır. Ve erkeklerin birbirlerinden nefret eder ve korkar hâle gelmiş olması da."


Yorumlar