Gözü Kapalı Görmek: Okurken Ne Görürüz? - Peter Mendelsund


"Şunu da söylemek lazım ki, bazen okurken tek gördüğümüz kelimelerdir. 
Okurken baktığımız şey harflerden yapılmış kelimelerdir, 
ama bunların ötesine geçmek, kelimelerin ve harflerin 
işaret ettiği şeye bakmak için eğitiliriz."
Kitaptan



Belki biraz beylik bir başlangıç, ama kitap okurlarının, okuma tutkularının sebepleri arasında sayılabilecek en önemli unsurlardan birisinin, okurken hayal güçlerinin inanılmaz derecede harekete geçmesi olduğu söylenebilir. Peki, hayal gücümüzde yazarın kelimeleriyle, cümleleri ve hatta noktalama işaretlerini kullanış şekilleriyle dahi bir hikâye inşa ederken, ne görüyoruz? Fiili bir görmeden bahsedilebilir mi? Yoksa gözümüzün önünde -esasında hayal gücümüzde- canlandırdığımız şeyler nelerdir? Peter Mendelsund'un Metis Yayınları tarafından yayımlanan kitabı bu sorulara çok derin izler bırakacak yanıtlar veriyor. Bu cevapları verirken, kendi mesleğinin yani kitap tasarımcılığının da hakkını vererek görsellerle desteklenmiş ilginç bir okuma deneyimi vaat ediyor. Örneklemek gerekirse, bir sayfaya bakan ortalama okurun ilk etapta ne gördüğünü göstermek için metinlerin belirli yerlerinin üzeri çizilmiş görselini bırakıyor bir sayfaya. Yahut bu zamana dek bir roman karakterinin farklı zihinler tarafından yapılmış çizimlerine yer veriyor. Görsel anlatım, yazılı metinde aktarılanların zihinde pekişmesini kolaylaştırdığı gibi künyesinde 448 sayfa gözüken eseri bir çırpıda bitirmenizi de sağlayabiliyor. Zira dikkat çekici, görsel imgelere yoğunlaştıran mizanpajı, aslında 100 sayfadan fazla olmayacak bir metni bu hâle getirmiş durumda. Burada eleştirilebilecek en önemli husus, bir sayfanın sadece bir cümleye ayrıldığı bölümler. Yayımlanma safhasında temel mantığın, kitabın orijinal dizaynı ve mizanpajına sadık kalınması olduğunu idrak edebiliyorsunuz. Zira Metis Yayınlarının yayımladığı kitaplar arasında bu eser gibi bir örneğe de henüz rastlamadım. Buna rağmen bazen bir cümle okuyup, sağ veya solundaki görsele bakıp anlamlandırmaya çalışmak kitabın okurda uyandırmaya çalıştığı etkiyi uyandırmayabiliyor. Nihayetinde giriş kısmında kitaptan alıntıladığım metinde de belirttiği gibi okurken tek gördüğümüz kelimeler. Ancak bu eleştiri kendi içerisinde olumlu bir yöne de evriliyor. Zira bazen kitaplarda kelimelerin arasında kalan boşluklar, kelimelerden daha önemli olup, daha fazlasını anlatabilirler. Bu boşlukları, yazarın anlatmak istediği şeyi kuvvetlendirip, pekiştirmek maksadıyla sunduğu görsellerle doldurması bu yönüyle kitap için sunacağım olumsuz eleştiriyi nötr hâle getiriyor. Mendelsund, samimi ve sıkı okurları kışkırtacak sorular da soruyor bu eserde. Anna Karenina'yı gözümüzde canlandırmamızı istediğinde, Tolstoy'un tasviriyle zihnimizdeki imgenin farklılığının sebebini izah ediyor. Yazarların aslında yaptıkları tasvirlere çok yoğunlaşmadığını izah ediyor, hatta roman içerisinde fiziksel özellikleri değişen ünlü roman karakterlerini gözümüzün içine sokuyor. Daha da önemlisi edebiyatın neden okurlar için mühim olduğunu gösteren bir tespite sürüyor zihnimizin gemilerini. Bir kitabın asla tek başına yazarın eseri olmadığını, onu okuyanların zihinlerinde canlanan farklı imgelerin, farklı görsellikte hikayeler yarattığını anlamamıza yardımcı oluyor. Kitap içerisinde anlatım teknikleri üzerinden okuduğumuzu nasıl algıladığımızı gösteren bölümler de var. James Joyce'un Ulysses'indeki Buck Mulligan'dan, Herman Melville'in Moby Dick adlı şaheserindeki Ishmael'e uzanan, okurun hayal gücü üzerine örttüğü perdeyi kaldırmaya çalışan, kelimeleri 'görme'nin aslında görmek olmadığını aklımıza kazıyan bir eserle karşı karşıyasınız. Sıkı bir edebiyat okuru olduğunu iddia edenler için muhakkak okunması gereken eserler kapsamında olduğunu söylemeliyim. Öyle ki, bu kitabı okuduktan sonra elinize bir öykü kitabı veya roman aldığınızda, Mendelsund'un size sorduğu, sizi kışkırttığı noktalara özellikle dikkat eder hâlde buluyorsunuz kendinizi. Eserin zihninize yerleştirdiği bu sorular yüzünden okuma serüveniniz büyük ihtimalle farklılaşabilir. Ancak ben bunun olumlu bir farklılık olduğuna inanıyorum. Zihnimizde canlandırdığımız imgeleri gerçekte görme eyleminden tamamen bağımsız bir dürtüyle şekillendiriyor olmamız, bunu bilmemiz ve roman karakterleriyle, mekanlarını kendi algımızla doğru orantılı olarak şekillendiriyor olduğumuz gerçeğinin, okuma deneyimimizi şekillendirmekle kalmayacağını düşünüyorum. Yazarı kadar çaba ve emek harcamasak da, onun bize bıraktığı izler, kıstaslar üzerinde kendi hikayemizi inşa etmekte olduğumuz hakikatinin kitaplardan aldığımız keyfi arttıracağı fikrindeyim. Bu görüşlerime delil olarak da Peter Mendelsund'un Okurken Ne Görürüz kitabını rahatlıkla sunabilirim.

Kitaplar ve Kara Kütüphane'yle kalın.





Yorumlar