Anadolu'nun Kültür Bilinçaltı: Hititler (Bölüm-1) (M.Ö. 2000 - M.Ö. 1200)


Söze başlarken, öncelikle yukarıdaki tarihlendirmenin sebebinden kısaca bahsetmem gerekiyor. Anadolu'da Hitit dönemi epey karışık durumda çünkü. Üstün iki kültürün üzerine gelerek devlet kuran Hititler - Neşalar (Kendilerini bu şekilde adlandırıyorlar) bu mirasın içerisinde sekiz yüz yıl farklı şekillerde hüküm sürmüş durumdalar. Karışıklıktan kasıt, Hitit İmparatorluğunun kendisini üç farklı şekilde göstermesinden kaynaklanıyor. Yoksa ileride kitapları anlatırken üzerinde duracağım üzere, Hititler tarih yazıcılığının başlangıç noktası. Kitapları seçerken Hatti ve Hurriler hakkında da bilgi veren kitaplar doğrultusunda hareket etmek istedim; ancak Hattiler ve Hurriler ile ilgili geniş bilgi veren bir kitaba ulaşamadım. O yüzden kitaplara geçmeden önce çok kısa olarak bu konuda edindiğim ve bilim dünyasının ittifak ettiği görüşleri sizlere aktarmak isterim. Anadolu'nun Hititlerden önceki coğrafyası ve etnisitesi ile sonrası arasında çok büyük bir farklılık yok aslında. Hititler yöneten bir topluluk, yönetilenler ise Hititlerden en az 500 yıl öncesinden beri bu topraklarda yerleşik olan Hatti ve Hurriler. Hititlerin Anadolu'ya hükmetmeye başlamasından önceki ortamı anlamak elzem, çünkü Hitit kültürü dediğimiz şey, bölgede egemen olan Hatti beyliklerinin ve Hurrilerin kültüründen yoğun olarak etkilenmiş durumda. Dolayısıyla Hititleri ve Hitit kültürünü anlayabilmek için Hatti ve Hurri toplulukları hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Hititler Anadolu'ya gelmeden önce Batı ve Orta Anadolu'da Hatti beylikleri (M.Ö. 2500 - M.Ö. 2000), Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Mezopotamya civarında ise Hurri beylikleri (M.Ö. 3000 -  M.Ö. 1000) egemen durumdalar. Hitit tarihi açısından bakıldığında ortaya aşağıdaki gibi bir kronoloji çıkıyor;

- Hatti Beylikleri Dönemi                                                   (M.Ö. 2500 - M.Ö. 2000)
- Hatti-Hitit Beylikleri Dönemi (Erken Hitit Çağı)               (M.Ö. 2000 - M.Ö. 1750) 
- Eski İmparatorluk Çağı                                                     (M.Ö. 1750 - M.Ö. 1450)
- Hitit İmparatorluk Çağı                                                    (M.Ö. 1450 - M.Ö. 1200)

Bu konuyla ilgili en önemli iki kaynak aşağıda anlatacağım kitaplardan olup, bu kitaplarda da her iki topluluk hakkında yüzeysel bilgi verilmiş durumda. Hattilere ilişkin bilgi bulunamamasının en önemli sebebi, bir yazı dili olmamaları, varsa bile henüz bunu ispatlayacak nitelikte bir tablete veya arkeolojik esere ulaşılamamış olması ve onlara ilişkin kaynakların çok sonra Hitit tabletleri ile Hititçe (Neşaca) ile bizlere sunulmuş olması. Ancak arkeolog ve tarihçiler tabiri caizse kılı kırk yararak bizlere bu noktada bir profil çıkartmayı başarmışlar. Daha fazla ayrıntıya dalmayayım ve bugünkü kültürümüzün temel yapısını oluşturan üstün bir uygarlığı tanımak için seçtiğim kitapları sizlerle paylaşayım.

Kültür Miras Alıp, Kültür Miras Bırakanların Hikayesi: Anadolu Kültür Tarihi - Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal

Eski çağa ilişkin araştırmalar Anadolu'ya yöneldiği vakit, Türk bilim adamlarının durumu, Mezopotamya araştırmalarına göre çok çok daha üstün bir konumda yer alıyor. Bunda elbette Atatürk'ün payı büyük. Döneminin en sağlam, akademik yönden en çok gelişmiş ve Hititoloji ile Anadolu arkeolojisi açısından dünya çapında takdir gören bilim adamlarının yetişmesi, Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde gerçekleşmiş. Ekrem Akurgal'da birçok üniversiteye konuk profesör olarak davet edilen, yurt dışında kürsüsü olan ender Türk akademisyenlerden birisi ve birçok muazzam antik kenti ortaya çıkaran çok önemli bir arkeolog. Hatti uygarlığına ilişkin en kapsamlı bilgileri de şu ana kadar bahsettiğim Ekrem Akurgal'ın kitaplarında bulabiliyorsunuz. Anadolu tarihine metodik tarihi pencereden değil, arkeolojik buluntular ve sanat tarihi açısından bakabiliyor olması, büyük bir avantaj kazandırmakla birlikte bazı noktalarda dezavantajlı bir konuma sürüklemiş yazarı. Kitap Tübitak yayınlarından çıkmış. Ciltli, kuşe kağıda 410 sayfa. Kitapta ilkel çağlardan, Anadolu uygarlıkları hakkında bir kültür tarihinin oluştuğu M.Ö. 2500'lere kadar süren gelişimi göstererek başlıyor. Anadolu açısından ilk uygarlık noktamız olan Hititlerin din, toplum yapısı, örf ve adet bakımından Hattilerden çok fazla etkilendiğini öğreniyoruz. Bugün bizlerin birer Hitit eseri diye öğrendiğimiz, Sıhhiye'de büyük bir kopyası yer alan Hitit Güneş Kursunun ve uzun yıllar Ankara Büyükşehir Belediyesinin sembolü olan Hitit Güneşi olarak adlandırılan eserlerin Alacahöyük kazılarında ortaya çıkan Hatti dönemi eserleri olduğunu öğrenerek başlıyor Hitit yolculuğum. Buradan Hititler ile Hattilerin ortak yaşam sürdürdükleri Erken Hitit Çağını anlatmaya koyuluyor kitap. Daha sonra Eski İmparatorluk çağı, Hitit kralları esas alınarak kronolojik bir şekilde anlatılıyor. Kitabın devamında Hitit sanatı anlatılıyor. Hititlerden sonra Hurriler ve tıpkı Hatti halkı üzerine kurulan Hitit İmparatorluğu gibi, Hurri halkı üzerine kurulan Mitanni krallığı anlatılıyor. Hitit uygarlığı kadar parlak olmasa da, Hint-Avrupa dilli bir kavim olması, nüfus çoğunluğunu oluşturan halkın Ural-Altay dili konuşması, din, kültür ve yaşam biçimi  gibi unsurlar yönünden Hititler ve Mitanni Krallığı benzeşiyor. Hattiler nasıl Hititleri etkilemişse, Hurrilerin de Mitanni krallığını etkilediği anlatılıyor. Hurriler M.Ö. 3.000 yılından bu yana Güneyoğu Anadolu'da yer alan bir topluluk ve dilleri Ural-Altay dilleri arasında yer alan, antik çağ toplumlarında günümüz Türkçe'sine en çok benzeyen dillerden. Ayrıca Mitanni krallığından çok Hitit İmparatorluğunu da etkilemiş bir uygarlık Hurriler. Kitapta anlatılanlara bakılırsa Hitit İmparatorluğunun son dönemi özellikle dini açıdan Hurri etkisi altında. Bunda Hitit Krallarının Hurri prensesleri ile evlenmesinin de çok büyük etkisi olduğu belirtiliyor.

Her ne kadar Ekrem Akurgal Hurrice ile ilgili bağlantılardan söz etmese de, önemli bir bilgi olarak Urartu dilinin Hurri dili ile çok yakın akraba olduğunu belirtiyor. Anadolu Kültür Tarihi, ağırlıklı olarak Hititlerden bahsetmekle birlikte, kitabın devamında Troya Uygarlığı, Urartular, Anadolu da Helenizm çağı gibi dönemleri de anlatıyor. Bir sonraki uygarlık olarak belirlediğim Troyalılarla ilgili yazımda da bu kitaptan yararlanacağım. Bu anlamıyla tam bir başvuru kitabı. Ancak Ekrem Akurgal saygın bir arkeolog olmakla birlikte, bir filolog, Hititolog veya antik çağ tarihçisi değil. Kitabın içerisinde de ağırlıklı olarak arkeolojik veriler ışığında yorum yapılıyor zaten. Buna rağmen arkeolojik bir delil olmaksızın kullandığı, kitapta yer alan ve daha önce bir çok kitapta aksi yönde bilimsel araştırmaların ve tespitlerin yapılmış olduğu ifadeler var. Bu sebeple çıkarılan buluntular ve sanat tarihi açısından yapılan yorumların üzerine söz söylenmesi mümkün olmamakla birlikte, Akurgal'ın doğruymuş gibi kabul ettiği, bilim dünyasınca aksine bir çok tez geliştirilmiş tarihi olgularla ilgili ifadelerine ve okuyanda bir ön kabul oluşturmaya yarayan ifadelerine dikkat ederek okumanızı tavsiye ederim. Bunun dışında bu kitabın en büyük artılarından bir tanesi de Hatti uygarlığı hakkında en geniş bilgi veren Türkçe eser olması. Hititlerle ilgili kitapların çoğunluğunda Hititlerin Hatti kültüründen yoğun bir şekilde etkilendiği vurgulanmakla birlikte, tam olarak bu uygarlığın hangi yönlerinden etkilendiğine ilişkin açık ifadeler mevcut değil. Ancak bu kitapta özellikle sanat tarihi, dini anlayış ve toplum yapısı açısından Hattilerin Hitit uygarlığını, isimleri dahil olmak üzere bütün yönlerden etkilemiş olduğunu görebiliyorsunuz. Başta da belirttiğim gibi, Hitit olarak bildiğimiz uygarlığın kendilerine verdiği isim Neşalılar. Neşa (Kaniş) bugünkü Kayseri'nin bulunduğu civarlarda bir şehir. Neşalılar yönetici sınıf iken toplumun büyük çoğunluğu Hatti nüfusundan oluşmakta ve Neşalılar da bu toplumu yönetmek adına, Hattiler ile uzlaşan bir yönetim sergileyerek ülkelerine Hatti ülkesi diyorlar. Hatti dilinde Hattuş olan başkent Hint-Avrupa dilin etkisiyle Hattuşa oluyor ve Hatti tanrılarına tapınmaya, onlar gibi yaşamaya başlıyorlar. Anadolu Kültür Tarihi sadece Hititlerle ilgili değil, M.S. 300'lü yıllara kadar Anadolu'nun portresini çizmesi sebebiyle çok kıymetli bilgiler içeren bir kitap. Bu sebeple özellikle Anadolu hakkında araştırma yapan biri iseniz kütüphanenizde bulunması şart diye düşünüyorum.

Tablet ve Hiyeroglifler Üzerinden Küçük Asya'nın Hikayesi: Hitit Çağında Anadolu - Ord.Prof.Dr. Sedat Alp

Türkiye'de Hititoloji denince ilk akla gelmesi gereken ismin Sedat Alp olduğunu bu tarih maratonum sırasında öğrendim. Gerçekten de, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde Hititoloji biliminin kurucusu olan, yabancı ülkelerde çok saygın bir yere sahip, Hititoloji bilimi açısından tüm dünyaca kabul görmüş birçok buluşun sahibi, rahmetli Ord. Prof. Dr. Sedat Alp imiş. Hititlerle ilgili ortaya çıkardığı buluşları kabul ettirmek için yirmi yıl boyunca düşüncesini savunarak, bu konuda her türlü makaleyi yazarak ve her platformda düşüncelerini dile getirerek çok önemli bir yer kazanmış bilim dünyasında. Birçok dilde makale yazdığı gibi, antik çağ dilleri olan Hititçe, Luvice, Sümerce, Akkadça gibi birçok dile de olağanüstü derecede hakim. Bu sebeple Hititlerle ve bu uygarlıkla ilgili söylediği her cümle sadece bizler için değil, dünya çapında, tüm bilim adamları için hep önemli olmuş. Kısacası kitabımızın yazarı rahmetli hocamız bu konunun otoritelerinden birisi. Bu kitap da yine Tübitak Yayınlarından çıkmış. Ciltli, kuşe kağıda 185 sayfa. Sedat Alp'in giriş yazısı çok muazzam. Özellikle Hititler açısından Anadolu'nun bundan 3500 yıl önce de, şimdi olduğu gibi bir kültür mozaiği olduğuna yapılan vurgu iyi bir tespit. Daha sonra Hitit Çağında Anadolu'nun durumunu daha iyi anlatabilmek için bu coğrafyada konuşulan dillerin birer tanıtımını yapıyor yazar. Hattice, Hurrice, Urartuca dillerinin aglütinant yani bitişken bir dil olduğunu, Türkçe'ye benzediğini Ural-Altay dillerinden olduğunu belirtiyor ve özellikle Hattice için kafkas dilleri ile karşılaştırmalı çalışmalar yapıldığını belirtiyor. Hurrice dilinin Türkçe'ye çok benzediğine ilişkin örnekli açıklamaları da var ki, Hurrice ve Urartuca açısından Ekrem Akurgal'ın görüşlerinden farklı görüşler sunuyor. Bundan sonra Hititçe(Neşaca), Luvice, Palaca gibi Hint-Avrupa dillerini açıklıyor ve Hititçe'nin çözüm sürecine ilişkin bilgileri öğreniyoruz kitaptan.

Dillerle ilgili ayrıntılı açıklamaların ardından, seçilmiş tabletler ve hiyeroglifler üzerinden Anadolu'nun Hitit Çağındaki durumu ele alınıyor. Buradaki metinler Hitit tarihi açısından büyük önem arz eden metinler. Hem o çağdaki insanların yaşantısı açısından, hem devletlerin arasındaki ilişkiler açısından, hem de inanç faktörü açısından bu coğrafyanın belki de kaderini belirleyen metinler. Her metnin yanında hem tabletin bir görselini, hem de tablet veya hiyeroglif içeriği ile bağlantılı eserlerin görselini bulabiliyorsunuz. Tübitak yayınlarının baskı kalitesi çok iyi olduğundan, okurken keyif alıyorsunuz. Ayrıca tipografi açısından noktalama işaretlerine kadar kusursuz baskılar içeriyor bu yayınlar. Yazı boyutu sebebiyle ve aradaki görsellerin çokluğu nedeniyle aslında 185 sayfa olan eserin okuması bir gün içerisinde bitebilecek rahatlıkta. Dolayısıyla bu kitabı bitirmek çok zamanımı almadı. Tabi benim gibi görsellere çok takılıp ayrıntıları bulmaya ve izlemeye meraklıysanız iki günde bitmesi de mümkün. Hitit Çağında Anadolu tek başına Hititler hakkında birçok bilgi veren bir kitap olmaktan daha çok, Hititlerle ilgili belirgin konular hakkında bilgi veren bir kitap. Bu noktada eğer Hititlerle ilgili tek bir eserden bilgi almak istiyorsanız bu kitap bunun için tam anlamıyla yeterli değil. Kitabın yazılma amacı, yabancı dillerde birçok kaynak bulunmasına rağmen, Türkçe eserlerde Hititlere ilişkin pek fazla bilgi bulunamıyor oluşu. Ancak tek başına bu kaynak boşluğunu doldurduğunu söylersem bu değerli kitaba, değerinin çok çok üstünde bir değer atfetmiş olurum ki, bu da bana yanlış geliyor. Hititlerle ilgili temel bilgilere sahip iseniz, bu bilgilerinizi şekillendirmek adına çok önemli bir kaynak. Bu sebeple muhakkak okumanızı tavsiye ederim. Ancak Hititler ile ilgili daha geniş bilgi edinmek istiyorsanız, Sedat Alp'in diğer kitapları ile birlikte bu kitabı okumanız daha faydalı olur diye düşünüyorum.

3500 Yıllık Kültür Mozaiği, Anadolu: Hitit Güneşi - Ord. Prof. Dr. Sedat Alp

Yukarıdaki kitaba göre çok daha az sayfa sayısı olmasına karşın, Hititlerle ilgili daha fazla ve daha farklı bilgi edinebileceğiniz, takriben 2-3 saatlik bir süreç içerisinde bitirilmesi mümkün olan, ancak insanın ağzında 'keşke bir iki yüz sayfa daha olsa, seve seve okurdum' tadı bırakan bir diğer Sedat Alp kitabını anlatacağım size. Kitap tıpkı diğer iki kitap gibi Tübitak Yayınlarından çıkmış. Ciltli, kuşe kağıda ve diğer kitaplardan farklı olarak renkli görseller içeren 90 sayfalık bir kitap. Kitabın içeriği Sedat Alp'in belirli yerlerde yayımlanmış bir takım makalelerinin toplanmasından oluşuyor. Bu çok kıymetli makalelerden kitaba adını da veren Hitit Güneşi adlı makale ile başlıyor kitap. Aslında Hitit Güneşi diye bir kavramın olmadığını, bize Sıhhiye'de Hitit Güneşi olarak tanıtılan heykelin, bir Hatti eseri olduğu, bu eseri "Türk değildir" diye eleştirmenin ne kadar hatalı olduğunu açıklıyor. Bu ve bunun gibi birçok makale ile Hititlerin duvar kabartmalarında bolca yer alan sazın, bugün Anadolu'nun sembollerinden biri haline gelen ozanlarımızın sazı-bağlaması olduğuna ilişkin yeni tespitlerini içeren makalelerde var. Kitapta makaleler altı bölüme ayrılmış. Son dönemde bu kadar az sayfa içermesine rağmen bu kadar dolu dolu olan bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum. Kitap için her ne kadar doksan sayfa demişsem de, içeriğindeki görsellerle ve kapladıkları alanlarla birlikte düşünürseniz kitap aslında 60 sayfaya tekabül ediyor zaten. Kitapla ilgili ilgimi çeken bir diğer hususta, Sedat Alp'in Hitit mirasına ilişkin olarak yaptığı açıklamalar. Hititlerin varisi oluşumuza dair ifadeleri, hem bilimsel üslup, hem de bu konuda Türk toplumunun düşünme biçimini şekillendirmesi açısından inanılmaz. Burada bir kültürün en doğal varisi olabilmek için, sadece kan esasının yeterli olamayacağını, kültür, gelenek, örf-adet birlikteliğinin ne kadar büyük önem arz ettiğini görüyorsunuz.

Hem Sedat Alp'in kitaplarında, hem de Ekrem Akurgal'in kitaplarında süregelen bir gelenek olarak, Hattilerin ve Hititlerin kökenine ilişkin hep bir belirsizlik hakim. Hititler için Hint-Avrupa dili konuşan bir kavim ancak nereden geldikleri belirli değil denirken, Hatti ve Hurriler için Akurgal'ın pek net konuşmadığını belirtmekle birlikte, Sedat Alp'in Türk dili ile benzerliğine defalarca yapmakta olduğu bir vurgu var. Sanki bilim dünyasında Hatti ve Hurri uygarlıklarının Ural-Altay kökenli olabileceği ya da bu uygarlıkların hem dilleri, hem bugüne kadar gelen gelenekleri, hem de etki alanı göz önünde bulundurularak Türk olmasının çok kuvvetli bir ihtimal olduğunun söylenmesi yasakmış gibi bir algıya kapıldım. Sedat Alp bu kitabında daha önce yayınlamış olduğu Hititler Türk müdür? Değil midir? başlıklı bir makalesini de paylaşıyor ki, bence bu konuda söylenebilecek son sözü söylemiş. Kısaca özet isterseniz Hititler etnik olarak Türk değil, ama kültür olarak Türk. Gerçi bu konuda Sedat Alp'e hak vermek lazım. Dünya çapında bir Hititolog olmasına rağmen, tezlerinin geçerliliğini belki de sırf etnik kimliği yüzünden yirmi yıldan fazla savunması gerekmiş. Bu sebeple yönetenlerin olmasa bile yönetilenlerin Ural-Altay dili konuşan bir kavim olduğu lafzının etrafında dönüp durmaktan başkası elden gelmiyor. Çünkü bilim dünyası için daha fazlasını sunmak, belki de lüzumundan çok ve bilimsel olmayan eleştirileri göğüslemek anlamına gelecek. Bu sebeple bu bölge için en doğru tanım olarak 'kültür mozaiği' ifadesine tutunuluyor. Anadolu topraklarının tarihin başlangıcından bu yana bir kültür mozaiği içermesinin en önemli sebeplerinden birisi de coğrafi konumu elbet. Ancak bu kitabı okuduğunuz zaman Hitit mirasının en önemli varisinin neden bizler olduğumuzun farkına varıyorsunuz. Makaleler, tespitler ve bu konuda araştırmacı olmak hususundaki doğru yönlendirmeleri içeren bir kitap olduğu için, Hititlerle ilgili bilgi edinmek isteyen herkesin muhakkak okuması gerektiğine inandığım bir kitap. Baskı kalitesi ve tipografi açısından yine kusursuz bir kitap yayınlamış Tübitak Yayınları. Lütfen okuyun ve hatta okutun.

Hitit Uygarlığı Hakkında En Kapsamlı Özet: Hititler - Derleme Eser (İlker Koç)  

İlk bölüm için son tanıtacağım kitap, Hititler hakkında bu zamana kadar elde edilmiş bilgilerin derlenmesinden oluşmuş bir kitap. ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık tarafından basılmış olan kitap, karton kapaklı 130 sayfa. 2006 yılında basılmış olması sebebiyle bu tarihe kadar edinilmiş bilgileri kapsamakta. Prof. Dr. Cem Karasu'nun katkılarıyla dört kişilik bir ekip tarafından derlenmiş bilgiler. Kitap içeriğinde Hititlerde yazı, ekonomi, ordu, ticaret, savaş, hukuk, inanç gibi ana konuların yanı sıra, mutfak kültürü, günlük yaşam teknolojileri gibi konularda da birçok bilgi edinebiliyorsunuz. Dil konusunda küçük bir sözlük niteliğinde sayılabilecek bir bölümü de mevcut. Başlıkta yazdığım gibi, çok kapsamlı bir özet niteliğinde kitap. Fazla ayrıntıya girmeden, vermesi gereken bilgiden de daha fazlasını veremeyen bir eser. Büyük puntolarla basılmış olduğu için, hızlı okunan, akıcı bir üslubu olduğu için de okurken mecburiyet hissi uyandırmayan bir kitap olmuş. Eğer Hitit uygarlığı ile ilgili temel şeyleri bilmek istiyorum; ama öyle tabletti, metindi, olayların iç yüzü gibi şeyleri okumadan genel kültür seviyesinde bilmek istiyorum diyorsanız bu kitap sizin için ideal bir seçim. Geniş bilgi edinmek istiyorsanız da bir ön hazırlık yapabilmeniz açısından size temel sağlaması da mümkün olan bir kitap. Böylece Hitit uygarlığı ile ilgili tanıtacağım ilk bölüm kitaplarım bitti. Geriye dört kitabım kaldı. Bu uygarlıkta da kaynak çeşitliliğimin fazla olması sebebiyle yazıları üçe bölme yolunu tercih edeceğim. Önümüzdeki yazı ile üç kitap daha tanıtıp, son yazımda tek bir kitap ve Hitit uygarlığına ilişkin görüşlerimi içeren bir kaç paragrafla Hitit Uygarlığını da bitirmiş olacağım. Büyük ihtimalle hafta içi tekrar görüşmek üzere ve bol bol kitap okumanız dileklerimle kendinize iyi davranın.










Yorumlar