Hayal ile Hiyle Arasında: Kitab-ül Hiyel - İhsan Oktay Anar

"İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı"
Hz. Ali (R.A.)



Hiylekar, Hiyelkar ayrımında anlatılabilecek en egzotik, en felsefi, en çılgın, en sorgulayıcı hikayeler bütününü, birbirlerini halef-selef ilişkisi içerisinde takip eden üç adamın hikayesi üzerinden bizlere aktaran, insanın ağzında, keşke bir yüz sayfa daha devam etseydi tadı bırakan bir başka İhsan Oktay Anar romanı ile devam ediyoruz yolculuğumuza. İletişim Yayınları tarafından basılmış 144 sayfalık dev bir eser. İhsan Oktay Anar ile ilgili bir önceki yazıda detaylı bir şekilde bilgi vermiştim hatırlarsanız. Tarzı, romanlarında kullandığı yazım teknikleri, duygu ve düşünce dünyasının derinliği, anlattığı dönem hakkındaki eksiksiz nitelikteki bilgisinden geniş geniş bahsettim diye düşünüyorum. Kitab-ül Hiyel tıpkı Puslu Kıtalar Atlası gibi anlatılmaya çalışıldığında insanı zorlayan kitaplardan. Birisi sorsa konusu nedir diye, basitçe geçiştirebilirsiniz, ancak hikayenin karmaşıklığını ve bu karmaşanın ortasından yükselen kusursuz düzeni anlatmak, benim kelime dağarcığımla biraz zor gibi. Hikayeleri anlatılan mucit ve mekanik ilminde ustalaşmış her üç karakterin amacı da, sonsuz devri daimi tesis edecek bir makine icat edebilmek. Hikayenin buz dağı misali su yüzüne çıkan bu kurgusunun altında ise tıpkı Puslu Kıtalar Atlası'nda yer aldığı gibi bambaşka bir hikaye, derinlik ve felsefi göndermeler mevcut. Hiyel, hiyle, hayal arasındaki ayrımın ne olduğunu, okuyucuya vurucu cümlelerle aktarmasının yanı sıra; her karakterin sonuca ulaşmak noktasındaki amaçlarını, hayatlarını, icatlarını da tüm çıplaklığıyla ortaya seren bir eser. Dini kıssalar, kutsal metinler, ileri seviye mühendislik ürünü gibi gözüken göz alıcı tasarımlar da cabası. Kitabı okurken, mucitin zihninde inşa edilmekte olan makinenin bizzat İhsan Oktay Anar tarafından çizilmiş bir örneğini de kitabın içerisinde bulabiliyor olmak çok etkileyici. Yafes Çelebi'nin, Calud'un, Üzeyir'in silsile halinde devam ettirdiği yegane amaç uğrunda farklı farklı karakter ve ruh dünyalarına sahip bu şahısların icatlarını, hiyel(mekanik) ilminin derinliklerini duyumsamak için rahatlıkla tavsiye edilebilecek bir kitap.

Kitab-ül Hiyel, Puslu Kıtalar Atlası'na oranla Anar'ın ağdalı Osmanlıcası ile daha fazla baş etmenizi gerektiren bir kitap. Burada ilginç olan nokta, okuduğunuz kitabın içerisinde bilmediğinizi düşündüğünüz onca kelimeye rağmen, kitabı büyük bir heyecanla bitirebilmek ve bu durumun kitabın sürükleyiciliğini kaybettirmemesi olsa gerek. Kanaatimce, eski ve köklü Osmanlı toplumunun bilinçaltına sesleniş niteliğinde olan İhsan Oktay Anar eserleri; aslında hep bildiğimiz, kuşaktan kuşağa aktarılırken değişime uğramış veya seslenmesi hepten unutulmuş kelimeleri, genlerimizin kör noktalarından tutup, çekip çıkarıyor ve bu geçmişi avuçlarımızın arasına bırakıveriyor. Okumak için azmeden ve sabreden okuyucuya ciddi mükafatlar ve kelime dağarcığına pek çok yeni kelime kazandıran eserler bunlar. Hiyel ve hiyle(hile) arasındaki inci çizgi ve benzerliklere dair anlatımlar çok çarpıcı. Kitapla ilgili dikkatimi çeken bir nokta Uzun İhsan Efendi'nin bu eserde de arz-ı endam ediyor oluşu. Bunun yanı sıra, karakterlerin hikayesini anlatırken dönemin tarihi olaylarının arka planda yaşanmaya devam ediyor olması, anlatılan bir hikaye değil de gerçekmiş gibi algılanmasını sağlıyor. Bir yandan Osmanlı siyasi tarihini buhran dönemlerine dair bilgi sahibi olurken, öbür yanda hiyelkarların icatlarını kurgulamalarını özümsemek eser açısından ciddi bir bütünlük arz ediyor. Kitaptaki çizimleri üç boyutlu olarak zihninizde canlandırdığınızda, aslında bu mekanik şaheserlerinin gerçekten inşa edilmiş olsalar nasıl olabileceklerini düşünmeden edemiyorsunuz. İhsan Oktay Anar'ın hayal gücünü kıskandığımı daha önce de söylemiştim.

Kitabın en önemli artılarından bir tanesi de, mizah gücü. Süzerek okuduğunuz zaman bir kaç cümleden öyle neşeli bir şekilde başınızı kaldırıyorsunuz ki, roman sanki bir anlığına karakter değiştirip bir komediye dönüşüyor. Kola ve tekila ile bu romanda ve bu dönemde ilginç bir karşılaşmaya da hazırlıklı olmalısınız. Mizah ögesinin dışında, biraz daha zorlansa pornografiye girebilecek ifadelerin lisan-ı şahane ile sizi çok da rahatsız etmeden akıp gittiğini fark ediyorsunuz. Özellikle Calud'un hikayelerinde bolca yer almakta olan bu açıklık da ilk okuyuşta size itici gelebilir. Buna rağmen tıpkı mizahı gibi tam kararında olduğunun altını çizeyim. Kararlı bir oturuş ile iki buçuk, üç saat arasında bitirebileceğiniz bir kitap olmasına karşın etkisi günler boyunca sizi pençesi altına alıyor. Tarihi atmosferi yansıtmada, dönemin tarihi olaylarını roman içerisine yedirmiş olduğundan olsa gerek, Puslu Kıtalar Atlası'na nazaran daha canlı ve hareketli bir atmosfer oluşturmuş. Pek tabii kurgu doğrultusunda biraz daha sınırlandırılmış bir atmosfer. Kitab-ül Hiyel bir Puslu Kıtalar Atlası değil. Zaten olmasına da gerek yok. Başka bir roman, farklı bir tat. İhsan Oktay Anar'ı okudukça daha da gözünüzde büyütmenize sebebiyet verecek bir eser. Çok coşkulu, eğlenceli, utandırıcı, baş döndürücü bir yolculuk vaat ediyor.

Bu yolculuğa çıkmanın zamanı gelmiş midir?   




Yorumlar