Ölüm Yolunda Garip Hikayeler: Efrasiyab'ın Hikayeleri - İhsan Oktay Anar

"Cennet ve cehennem ile ilgili ileri geri sözler söylemek istemem.
Çünkü ikisinde de dostlarım var"
Mark Twain


Bugün; ne kadar yaşayacağınız, ne kadar iyi ve uzun hikaye anlatıp anlatamayacağınıza bağlı ise ne kadar iyi bir hikayeci olabilirsiniz? Ölüm'ü hikaye anlatarak atlatabilecek kadar usta bir hikayeci olup olmadığınızı bilmiyorum. Fakat İhsan Oktay Anar'ın böyle bir kurgunun hikayesini anlatmada olağanüstü başarılı olduğunu biliyorum. Puslu Kıtalar Atlası veya Kitab-ül Hiyel gibi üst düzey beklenti de olacağınız bir kitap değil elbette; ancak daha önce de söylediğim gibi, Anar'ın o inanılmaz tat veren anlatımını farklı bir kulvarda koşturması, bunun en önemli sebeplerinden olsa gerek. Kitap tıpkı diğer Anar kitapları gibi İletişim Yayınları tarafından basılmış. Karton kapaklı 245 sayfa. Bu kitap, yazarın roman kurgusu haricinde iyi de bir hikayeci olduğunu gösteriyor. Romanın kurgusu içerisinde geçen hikayeler, asıl dikkat edilmesi gereken unsur olarak ön plana alınıp, bu şekilde okunmalı diye düşünüyorum. Hakeza, romanın temelinde geçen olaylar otuz sayfadan fazla tutmayacak ölçüde. Tipik bir İhsan Oktay Anar eseri olması sebebiyle, simgeci (alegorik) anlatım yönü çok baskın. Bu duruma dair örnekler vermeye geçmeden önce size kitabın öyküsünden bahsetmek isterim; "Ölüm" bir kabadayının canını almak üzere onun yanına gelir ve kendisi ile eşli bir oyun oynayacaklarını, kazanırsa canını bağışlayacağını, kaybederse canını alacağını söyler. Bu durum üzerine kabadayı eş olarak yanına bir arkadaşını alırken, Ölüm de eş olarak yanına, torunlarına hikayeler anlatan ve vadesi dolmuş olan Cezzar Dede'yi alır. Kabadayı oyunu kaybeder ve canından olur. Romanın bu giriş kurgusunun arkasından kendinizi geceleri yatmadan önce masal dinlemek için arzuyla bekleyen çocuklar gibi hissetmeye başlamalısınız. Çünkü Ölüm, canını alacağı bizim diğer iki romandan da tanıdığımız Uzun İhsan Efendi'nin peşine düşerken, yine canını alacağı Cezzar Dede ile başka bir oyun oynamak ister. Ölüm Cezzar Dede'ye anlatacağı her hikaye için ömrünü bir saat uzatacağını vaat eder ve onların birbirlerine karşılıklı hikaye anlatmaları eşliğinde bizlerin yolculuğu böyle başlar.

Her hikaye anlatımından önce, Uzun İhsan Efendi ile Ölüm arasında bir kovalamaca yaşanmaktadır. Kitap boyunca toplam yedi hikaye anlatılır ki, bazıları eski hikayelerin yenilenmiş İhsan Oktay Anar tarafından değiştirilmiş ve Anar'laştırılmış sürümleridir. Kitap boyunca Ölüm ile Cezzar Dede yedi mahalle gezerler Uzun İhsan Efendi'nin peşinde. Bu mahallelere verilen isimler, Cennetin katlarının isimleridir. Her bir mahallede bir kademe daha göğe çıkar okuyucu. Anlayacağınız aslında romanın ana kurgusu, hikayeler üzerinden imgesel olarak kademeli bir şekilde cennete yolculuk teması da işlenmektedir. Aslında Puslu Kıtalar Atlası'nı okuyanlar Efrasiyab karakterine yabancı değildirler. Yine de bu romanda sadece başlangıçta ve sonda ufak pasajlarda rastlıyorsunuz kendisine. Yani roman kurgusu onun hikayesi üzerine değil. Bununla birlikte hikayelerin bazıları çok keyifli. Anar'ın simgesel anlatımı içerisinde birçok karaktere ait izlere rastlayabilirsiniz. Buradaki yelpaze o kadar geniş ki; Faust'tan, Süpermen'e, Freud'den kırmızı başlıklı kıza kadar genişlik arz ediyor. Efrasiyab'ın hikayeleri Anar romanları arasında farklı bir değerlendirmeye tabi tutulmayı hak ediyor. Eğer bu romanı diğer romanları ile karşılaştırmaya kalkarsanız, şüphesiz sıralama da epey gerilere düşebilir. Ancak bu eseri farklı kılan yazarın kısa hikaye yazmakta da çok başarılı olduğunu göstermesidir. Ayrıca ünlü masalları veya çizgi roman kahramanlarının hikayelerini öyle değişik bir üslupla kitaba yedirmiştir ki, okurken şaşkınlık ve keyiften kahkaha attığım yerler olduğu konusunda samimi olduğuma inanabilirsiniz. Ölüm ile Cezzar Dede'nin bir düello kıvamındaki hikaye yarışı arasında gerçekleşen eğlenceli olaylar da mevcut. Esasında romanın felsefi derinliği bir yana, eğlenceli güldüren yanı daha baskın. Anlatılanların masalsı yönü sizi rahatlıkla çocukluğunuza götürebilir.

İhsan Oktay Anar yazdığı her kitabı okutabilecek türde bir yazar. Yine de en büyük handikapı, onun en büyük eseri (edebiyatımıza maalesef yerleşmekte olan tabir ile magnum opusu) olan Puslu Kıtalar Atlası'nın her yazdığı eserde karşılaştırmaya tabi tutuluyor olması. Bu noktada acizane tavsiyem, eğer İhsan Oktay Anar okumaya başlayacaksanız, bunu sondan yapmanız olabilir. Daha önceki yazılarda da bahsettiğim üzere, her romanı ayrı değerlendirmeye alınması gereken, dokuları, hikayeleri farklı bir tarz ve algı çerçevesinde okunması gereken bir yazar olmasına karşın; edebiyatta yazarın eserleriyle özdeşleşmesi kaçınılmaz olduğundan, ister istemez diğer eserlerindeki dokuyu bulamayan hayranlarında bir miktar hayal kırıklığı yaratabiliyor. Abartılı gelebilir ancak İhsan Oktay Anar bence bu alanda nevi şahsına münhasır bir yazar. Her eserini başka bir isimle çıkartmış olsaydı, her eseri için ayrı ayrı övgüler düzüldüğünü görebilirdiniz. Sizlere daha fazla ayrıntı vermek isterdim lakin Kara Kütüphane'de kitap tanıtırken içeriği hakkında fazla bilgi vermemeye çalışıyorum. Çünkü amacım size kitabı anlatmaktan çok, tanıtmak. Ayrıca tanıttığım kitabı okumak için içinizde bir ilgi ve istek uyandırmak. Kitap okuyan insanların hepsi iyi olacak diye bir kaide yok; fakat ülkemizin eğitim ve kültür seviyesini gördükçe, düşmanın bile kültürlü ve eğitimlisine ne kadar ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Bu sebeple okumanın doğrusu veya yanlışı olduğuna inanmıyorum. Kitap söz konusu olduğunda, sadece okumanın gücüne inanıyorum.

Sonuç olarak; Efrasiyab'ın Hikayeleri tahmininizden daha fazlası. Sadece onu doğru okumak ve değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Yoksa başka hangi kitapta, gökten gelen bir çocuk ile hacca gitme niyetiyle budist olan huysuz bir ihtiyarı bir arada görebilirsiniz ki?

Bu hayal gücünün önünde saygıyla eğilmekten başka yapabilecek bir şey yok.