Bir İntihar Mektubu: Satranç - Stefan Zweig

"Çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, 
öte yandan sonsuz o kadar yakın olur"



Bir oyunun bütün zihinsel yapısıyla dünyayı derinden etkilemesi mümkündür. Gerçi size tanıtacağım uzun öykünün yazarı bu kitabın içerisinde de "satranca oyun demekle haksız bir kısıtlama yapmış olmuyor mu insan" cümlesiyle başladığı üzere bizlere bir satranç karşılaşmasının yanı sıra, bir yaşam tarzını, tarihin tozlu rafları arasında kaybolup gideceğini sandığınız bir dönemin, mağdurları üzerinde yarattığı travmanın da anlatıldığı, hamleler üzerinden insan psikolojisi üzerine fikirler edinebileceğimiz bir kitap sunuyor. Kitap, Can Yayınları tarafından basılmış. Karton kapaklı 85 sayfa. Elinizden bırakamayacağınız bir kitap demeyeceğim, zira hem ince bir kitap olması hem de ilk sayfasından itibaren okumaya başladığınızda takriben bir bir buçuk saat içerisinde bitirebileceğiniz bir kitap. Ancak etkisinin, okunduğu süreden çok daha fazla süreceğine emin olabilirsiniz. Hikaye Buenos Aires'e seyahat etmekte olan bir vapurda geçmekte. Satranç oynamaktan başka hiçbir yeteneği olmayan, satranç şampiyonu Czentovic'in satranç meraklıları tarafından para karşılığı bir oyuna davet edilmesiyle başlayan macera, gizemli  Dr. B. nin ikinci karşılaşmayı izlerken oyuna müdahalesi ile ilginç bir hal alıyor. Şampiyonun hamlelerini kesmeyi başararak, kaybedilmekte olan bir oyundan beraberlik çıkartan gizemli karakterimizin satranç ile nasıl tanıştığını da bu süreç içerisinde öğreniyoruz. Gestapo sorgusu sırasında türlü işkenceye maruz kalan Dr. B. nin, bir sığınak olarak tesadüfen karşılaşıp çaldığı bir satranç kitabı sonucunda "körleme" yani zihninden satranç oynama konusunda kaydettiği aşamaları anlattığı kitapta, pek çok özlü söz bulabileceğiniz gibi, bu kitabı yazdıktan iki ay sonra intihar eden Stefan Zweig'in psikolojisine ve onu intihara götürmüş olması muhtemel olgulara dair de belirli bir öngörü oluşturma şansını da size sunuyor. Özellikle satranç oynamayı sevenler için, çok keyifle okunabilecek bir kitap olmasının yanı sıra, Czentovic ve Dr. B. arasındaki hamlelerin gidiş gelişini görmek açısından baktığınızda da canlı bir satranç müsabakası izliyor olduğunuzu fark ediyorsunuz. Kitapta ismi belirtilmeyen, büyük ihtimalle yazarın kendisi diyebileceğimiz bir anlatıcının ağzından naklediliyor olaylar. Dr. B.'nin satranç yüzünden beyin hummasına yakalanmasının arkasında, sembolik olarak bir Nazizm eleştirisi içermesi de kitabı farklılaştırıyor. Pek çok eleştirisinde de okuyacağınız üzere, Zweig'ın intiharı öncesinde yayınladığı son eseri olması sebebiyle de ayrıca yazarın veda mektubu niteliği de içerdiği hususunda şüphe yok.

Nihilizmi esas alan bir eser olmamasına karşın, hiçlik kavramı ile ilgili vurucu tespitler ve karakterin bu konuda hiçliği aşmak için kafasında kurguladığı satranç müsabakaları, kitabı bitirdikten sonra pek çok şeyi sorgulamanıza sebep olabilir. Stefan Zweig, dönemi içerisindeki çoğu yazar esas alındığında inanılmaz üretken bir yazar. Anlatımının akıcılığı ve sizin dikkat etmeden okuyup geçmenize olasılık vermeyen sarsıcılığını göz önünde bulundurursak elimizdeki kitabın değerini daha iyi anlayabiliriz. Bu kısa romanın yanı sıra, büyük eserler kaleme aldığı gibi, aynı zamanda çok kıymetli biyografilerin altında da imzası olan bir yazar. İnsan zihninin açmazları, ön yargılar, yetenek kavramlarının da ayrıca sorgulandığı bir kitabın insanı derin düşüncelere sevk etmesi için yüzlerce sayfa olmasına gerek yok. Stefan Zweig ve Satranç'ta bizlere bunu açık şekilde gösteriyor. Kitapla ilgili en vurucu nokta ise Zweig'in karakterleri kurgularken zihninden geçenleri bilmek pek mümkün değilse de, Zweig'ın Czentovic'i Hitler, Dr. B.'yi ise kendisi ile eşleştirmiş olması ihtimalidir. Bu durumda Nazi baskısı yüzünden sürgün olan yazarın, dünyanın gerçekliğinde olmasa bile, kelimelerin şahitliğinde Hitler'i bir müsabaka da alaşağı etmesi zevkini kendine münhasır bir arzu olarak son kitabında yansıtmış olma ihtimali de eseri bu gözle okursanız farklı bir keder veriyor. Zira Zweig'ın intiharının en önemli sebeplerinden birisi, Hitler'in kurduğu düzenin kalıcı olacağına dair duyduğu korku ile inançtan ve hikayelerinde kurguladığı, geçmişte kaldığına inandığı yaşama tekrar kavuşamayacağına dair duyduğu endişeden kaynaklanmakta. Zıtlıklar üzerinden okuyucuya sunduğu alt metinlerle de hikayeyi üstün bir anlatımla tamamlamış oluyorsunuz. Aslında satranç üzerinden varoluşçu bir yaklaşım sergilendiğini bile söyleyebiliriz. Tüm baskı ve işkenceler karşısında, yaşayamadığımız hayatları, zihnimizde "körleme" yaşıyor olabiliriz. Belki Zweig'da hamleler ve planların çok önemli olduğu, hayat ve satrancı bu anlamıyla karşılaştırmıştır. Kim bilir belki de hepimiz, bir daha aynısına sahip olamayacağımıza inandığımız yaşamları okuyor ve yazıyoruz yıllardır.

Bizi hiçliğe mahkum olmaktan kurtaracak kitaplarla dolu günler dilerim.