Roma İmparatorluğu'nun Şafağında Bir Esrar Perdesi: Etrüskler (Bölüm-2) (M.Ö. 1.300 - M.Ö. 264)

"Tarih, ihtiyatsızlar için merhametsizdir"
Leone Caetani



Roma İmparatorluğu, tarihin en önemli, en bilinen, üzerine pek çok kez kitap yazılmış; modern tarihimizin ve günümüzde kullandığımız pek çok kurum ve ideolojinin murisi olarak görülmüşlerdir. Modern Avrupa ve Latin medeniyetinin kaynağı olan Roma uygarlığının sahip olduğu pek çok şeyi hatta başkentleri Roma'yı dahi Etrüsklere borçlu olduklarını biliyor muyuz acaba? Şu bir gerçek ki, bugün pek çok Roma tarihçisinin ve Etrüskologun kabul ettiği üzere, Latinlerin Roma'sını, Roma İmparatorluğu yapan şey Etrüsklerin ta kendisi. Sanatları, alfabeleri, mimarileri, şehirleşmeleri, yönetim usulleri, senatonun temeli, askeri taktikler ve sayabileceğimiz pek çok şey, Latinlerin Etrüsk şehirlerini bir bir ele geçirmesiyle birlikte Roma müktesebatına dahil olmuş durumda. Bu gerçekle birlikte elbette Etrüsklerin kökeni meselesi daha büyük önem taşımakta. Zira Batı kültür ve medeniyetinin bütün unsurları ile kendisinin ataları olarak gördüğü Romalıların, başka bir kökenden gelmesi ihtimali kuvvetli olan Etrüsklerden yoğun bir şekilde etkilenmiş olmaları önemli bir mesele. Etrüsklerin kökeni üzerine batılı tarihçiler tarafından en yoğun ileri sürülen tez, onların hangi kökenden olduklarına dair değil, hangi kökenden olmadıklarına dair ifadeler içermektedir. Bu genel kabul şekli, Aryan ırk teorisini inceleyen ve Hint-Avrupa kökeni dışında var olmuş bütün kökleri yok sayan bilim adamları için elzemdir. Onlara göre, Sümerliler, Etrüskler gibi uygarlıklar Sami veya Hint-Avrupalı değildir. Bu tarihi gerçekliktir. Bunun ötesi ile de pek ilgilenmemektedirler. Hatta bu teze destek olması açısından bu iki uygarlığın da, birdenbire ortaya çıkıp, birdenbire ortadan kaybolduklarını iddia ederler. İddia faslını daha da fantastik hale getirip, onların uzaylı atalar olduğunu öne sürenler bile mevcuttur. Peki gerçek veya ona en yakın şey öyle midir? Bunu anlayabilmek ve anlatabilmek, bu konudaki görüşlerin ne kadar ilmi olup, ne kadar siyasi olduğunu aktarabilmek için size iki farklı kitap tanıtacağım. Birisi ünlü bir Fransız Etrüskologun esrar perdesini kaldırıyor olduğuna ilişkin kitabı, diğeri ise Türk Tarih Kurumunun Etrüskler ile ilgili yapmış olduğu sempozyumda sunulan bildirilerin toparlanmasından oluşmuş bir kitap.   

Esrar Perdesinin Arkasında: Etrüskler, Esrar Perdesi Kalkıyor mu? - Jean-Paul Thuillier

Türkiye'de Türk akademisyen ve yazarların, Etrüsklerin kökeni dışında, başlangıçtan sona değin, Etrüsk tarihine ilişkin bilgi verdiği bir kitaba rastlamış değilim. Size tanıtacağım bu kitap bu konuda geniş bir özet niteliğinde ve Etrüskler hakkında genel-geçer bilgilerin dışında epey doyurucu bilgiler içeriyor. Kitap cep kitabı boyutlarından biraz daha büyük. Yapı Kredi Yayınları'nın Genel Kültür serisi içerisinde yayınlanmış, kuşe kağıda 160 sayfa. Kitabın baskısı çok kaliteli. O kadar ki epey dikkatli şekilde okumama rağmen dizgi hatasına bile rastlamadım. Kusursuz ve kaliteli bir baskı. Etrüsklerin doğuşu ve kökenlerinden başlayıp, yukarıda da belirttiğim gibi geniş bir özet halinde, Etrüsklere ilişkin araştırmaların nasıl başladığı, tezlerin nasıl kurulduğu, bu uygarlığa dair saptanan bulgularla nasıl sonuçlara varıldığına ilişkin bilgiler akıcı şekilde ilerliyor. Kitabın yazarı Thuillier aynı zamanda bir Etrüskolog. Anlatılar boyunca size Etrüsk sanatı, şehirleri ve mezarlarına ilişkin görseller eşlik ediyor. Bazı eserlere ilişkin dipnotlar zaman zaman dikkatinizi dağıtsa da, Etrüsk tarihi açısından, bu uygarlığı tanımak ve özümsemek adına muhakkak okunması gereken bir kitap. Etrüsklerin bir siyasi birlik içerisinde bulunup bulunmadığı, yükselişleri, en parlak çağlarında siyasi, ticari ve hukuki statüleri ile ilgili gerekli bilgilere bu kitapla ulaşabiliyorsunuz. Bununla birlikte Roma tarihinin yükselişi ile birlikte, Etrüsklerin güç kaybedişlerinin ve yıkılışa doğru giden süreçte karşı karşıya kaldıkları askeri ve kültürel baskı karşısında gösterdikleri direnç ile Roma kurumlarına nüfuz eden Etrüsk etkisine ilişkin fikir sahibi olabiliyorsunuz. Kitabın son 30 sayfasında da, hem yazarın, hem de başka akademisyenlerin Etrüsklere ilişkin bilgiler sundukları, bazı konulara özgülenmiş kısa metinleri okuma şansınız da var. Gelelim, kitabın iddia ettiği gibi Etrüskler'e ilişkin esrar perdesini kaldırıp, kaldırmadığına. Kitabın orijinal başlığında da bir esrar perdesinin kaldırıldığından bahsediliyor, lakin basit bir okumayla herhangi bir esrarın çözülmediğini fark edebiliyorsunuz. Hatta öyle ki Thuillier esrar perdesini kaldıracağını iddia ettiği ifadeleri ile ileri pasajlarda durumu daha esrarlı hale sokuyor.  

Örneğin, Etrüsklerin diline ilişkin yeni çalışmalarla Etrüsklerin kendilerine ait bir dili olduğuna dair sunduğu ifadelerin esrar perdesini kaldırma anlamında pek bir faydası yok. Zira Sümerlilerin dili de kendine özgü ve tıpkı Etrüskçe gibi, Sümerce de ölü diller sınıfında. Lakin dünya üzerinde hiçbir dille bağlantı kurulamayan diller oldukları iddiasında bulunulan Sümerce, Etrüskçe ve Baskça'ya ilişkin Türk tezlerini destekleyen akademisyenlerin çok ciddi deliller sunuyor oldukları göz ardı edilmiş. Hatta kitapta, sadece Türkçe-Etrüskçe ilişkisine değil, Etrüskçe-İbranice arasında bağlantı olabileceğine ilişkin tezlere dair de yer alan, hayalcilik yaftasını destekleyen en ufak akademi delil sunulmamış durumda. Bu anlamda eser popüler tarihi eser niteliğinde ve çürüttüğünü düşündüğü veya araladığını düşündüğü esrar perdesine ilişkin soyut ifadeler dışında hiçbir delil sunmuyor. Bununla birlikte Etrüsklerin İtalya'da önceden beri var olan ya da dışarıdan göçle gelen bir uygarlık olup olmadığına ilişkin görüşleri sunarken de çelişkiye düşüyor. Yazar önce Etrüsklerin İtalya'da yerleşik olduğunu, hatta Ön-Etrüskler sayılan Villanovalıların İtalya'da mukim olduğunu, daha sonra da Herodot tarihinde belirtildiği üzere, İtalya'nın kuzeyine göç eden Troyalı-Lidyalılara ilişkin bilgilerin, yeni araştırmalar doğrultusunda doğru olabileceğini yani Villanovalı dediği unsurların göçle gelmiş olabileceğine ilişkin ifadeler aktarıyor. Başlığı bu açıdan iddialı olmasına karşın, kitap boyunca Etrüsk meselesine ilişkin herhangi yeni bir bakış açısı getiremediğini söyleyebilirim. Aksine, son zamanlarda yapılan araştırmalar, özellikle Toscana bölgesi ile Batı Anadolu bölgesi insanları arasındaki gen uyuşması neticesinde Etrüsklerin İtalya'nın yerleşik halkı olmadığı konusu netlik kazanmış durumda iken bu hususu dahi netleştirebilmiş değil. Kaldı ki, özellikle düşüncelerimi aktaracağım yazıda tafsilatlı olarak açıklayacağım üzere Ön-Etrüskler denilen topluluğun pek kolay bir şekilde Güney Rusya stepleri boyunca ilerleyip gelen Saka-İskit uzantıları olması ihtimali çok kuvvetli bir ihtimal. Buna köken delillerinin dışında, Thuillier'in altın işlemeciliğinden ve hayvan üslubundan bahsederken değinmekten imtina ettiği İskitlerin, hem dönemin en iyi altın işleyicileri, hem de hayvan üslubunun yaratıcıları olduğu delili de eklendiğinde kitabın bakış açısı pek taraflı geliyor. Bu noktada özellikle bu kitapta Etrüsk altın işlemeciliği sanatı doğrultusunda bakıldığında, Etrüsklerle ilgili Türk tezlerinin çok ciddi delillere sahip olabileceğine olan inancım arttı. Bu kaliteli baskıya sahip kitap, özellikle Etrüsk siyasi tarihini öğrenmek adına, Türkiye'de şu anda eşi bulunmayan bir eser. Kolay ve hızlı şekilde okunabilen, köken tartışmalarından sıyrılarak sadece bu uygarlık hakkında öğrenilebilecek temel bilgileri sunması açısından da, Etrüskler ile ilgilenen okuyucu ve araştırmacıların kütüphanesinde bulunması gerektiğine inanıyorum.

Görmezden Gelinen Bağlara Dair: Etrüskler(Tursakalar) Türk İdi - Adile Ayda

Etrüsklerin kökenleri ile ilgili tartışmalarda, onların Türk olduğuna ilişkin tezleri ilk ortaya atan Türk tarih ve bilim adamları olmadığı gibi bu kişi Adile Ayda da değildir. Lakin bu teze ilişkin delillerin bir araya toplandığı ve müdafaasının yapıldığı eser bu konuda bir mihenk taşı olması sebebiyle size tanıtmayı planladığım bir kitap. Adile Ayda, merhum Prof.Dr. Sadri Maksudi Arsal'ın kızı. Dolayısıyla bu araştırmasının bir bölümü tarihe ışık tutmak ise diğer bölümü de Adile Ayda'nın babasının yarım bıraktığı işi tamamlama isteğidir. Bir tarih akademisyeni olmamasına karşın, kendisinin de kitabın önsözünde doğru aktardığı üzere, toplumu ilgilendiren hususlarda buluş yapan veya dikkat çeken görüşleri paylaşan kişilerin büyük çoğunluğu, buluşları veya söylemleri nezdinde iş sahibi olan kişiler değildirler. Bu blogun yayınlarında tanıttığım pek çok tarih kitabının; inşaat mühendisleri, elçiler, kendi halinde araştırmacılar gibi bizzat tarihi metodoloji içerisinde yoğrulmamış olan ve akademik titri tarih olmayan şahıslar tarafından yazılmış olması ve kitaplarının muazzam başarıları göz önüne alındığında Adile Ayda'nın ne sıfatla bu kitabı yazmış olduğu ve hangi diplomaya dayanarak deliller sunmuş olduğunun pek bir önemi yok. Kendisi Fransızca, İtalyanca, Almanca ve İngilizce bilmesinin yanında antik dillere ve Çuvaş ve Yakut Türkçeleri gibi, Eski Türkçenin kadim ağızlarına hakim olmuş bir şahıs. Kitabı yazdığı dönemde bayan olmasının tezlerinin dikkate alınması açısından dezavantajları olduğunu beyan etse de, günümüzde bu cinsiyetçi bakışın bir nebze de olsa değiştiğine inanmak istiyorum. Kitap 1992 yılında Ayyıldız Matbaası tarafından basılmış. karton kapaklı 390 sayfa. Sadece sahaflarda bulunabilecek bir kitap. Aslında bu tip önemli eserlerin, güncellenmiş bir şekilde yeniden basılmasının faydalı olduğunu düşünüyorum. Zira kitapta geçen çoğu tez günümüzde geçerliliğini korumakta. Adile Ayda iki ana esas etrafında Etrüsk-Türk bağına ilişkin delil sunuyor. Bunlardan birincisi din, ikincisi ise dil açısından benzerlikleri içeriyor. Türklerin İlk Ataları isimli kitabında yer alan ve bu kitabı anlamak için önemli gördüğü bir bölümü tekrar ederek başladıktan sonra, Etrüsklerin kökenine ilişkin günümüzdeki en önemli Türk tezini aktarıyor. Adile Ayda'ya göre Etrüskler, Yani Tursciler, Yani Tur-Sakalar; bir kısmı Yunanistan'ı M.Ö. 3.000 yılında işgal eden Pelasglar (Yazar bir Saka boyu olarak isimlerinin Bulga-Saka olduğunu iddia ediyor) ile diğer kısmı Pers sınırlarından Batı Anadolu'ya, oradan da İzmir limanlarından Turhan (Tyrrhen) önderliğinde giden kafileyle birleşerek İtalya'ya gelen grup ile Güney Rusya steplerinden Tuna çizgisi boyunca ilerleyip Alpleri aşarak kuzeyden İtalya'ya gelen; batılı Etrüskologların ilk buluntulara Villanova köyünde rastladıkları için Villanovalı dediği, Sakalar olan toplulukların birleşmesi ile Tursakalar yani Etrüskler ortaya çıkmıştır. Küçük bir dipnot sunarak Sırpların Türkiye Türklerine Turski dedikleri de ayrıca belirtilmekte. Günümüzde de Sırpçada Türk kelimesi karşılığı için halen Turski kelimesi kullanılmakta. Kitapta göze batan ve sırıtan tek bir husus var; o da yazarın babası Sadri Maksudi Arsal'ın da desteklediği Reşit Galip ile ona muhalefet eden Zeki Velidi Togan arasındaki tartışmayı dolambaçlı yoldan da olsa, kitabının arasında bir yere sığdırmış olması olmuş. Konuyla ilgili bir eserdeki hatadan yola çıkarak dört sayfa boyunca başka bir Türkologu eleştirmek için türlü ifade kullanılması pek şık kaçmamış.

Kitapta bazı küçük noktalarda zorlama tespitler var. Bunun dışında delil olarak sunulan din, efsane, kelime ve gramer birliktelikleri Etrüsk meselesine bakış açınızı değiştirebilecek türden deliller. Bu delillerden bahsederken de, farkında olmadan hem Etrüsk siyasi tarihine, hem Yakut efsanelerine, hem Çuvaş dilinin inceliklerine, hem de Kazan Türkçesine dair epey bilgi edinmiş oluyorsunuz. Yazarın diğer Etrüskologlardan farkını ortaya koyan husus, Türkoloji alanında çok ciddi bilgi ve birikim sahibi olmasından kaynaklanmakta. Yazarın Eski Türkler olarak tanımladığı; bugünün akademik dünyasında Ön-Türk anlamına gelen Proto-Türk kelimesinden de eskisini ifade Pre-Türk uygarlıklarının efsanelerine, dini konulardaki uygulamalarına ve dillerine olan hakimiyeti muazzam. Günümüzdeki yegane Saka bakiyesi olarak görülen Yakutların hem din, hem dil açısından detaylı tetkikini yapmış olması, bugün Etrüsk meselesinde esrar perdesi olarak gözüken pek çok konunun aydınlatılması noktasında sonuçlandırıcı kıymete sahip. Gramer açısından Türk dilleri ile ölü bir dil olan Etrüskçenin neredeyse birebir aynı özellikleri taşıyor olmasını delilleri ile gösteriyor olması bile aslında bu meselenin halli açısından yeterli. Bununla birlikte Etrüskçe thap (Türkçemizde tapmak fiili), Peke (Altay Türkçesinde Bike-Bige), Curul (Türkçemizdeki aynı haliyle Kurul) vd. kelimeler arasında yazar size bilgi sunmamış olsa dahi kendiliğinden keşfedebileceğiniz bağlantılar da mevcut. Yazarın özellikle eski Yunancaya ve fonetiğine dair bilgisi sayesinde günümüzde dahi hala ısrarla aksi iddia edilebilen konulara getirdiği bakış açısı da takdire şayan. Din ve dil birlikteliği dışında, yaşam koşulları ve özellikle giyim konusunda ki paralellikler dikkat çekici. Kitapta edindiğim bazı bilgiler ve kitabın yazarının Türkolojiye hakim olmakla birlikte, eski çağ tarihinin geneline hakim olamamasından kaynaklanan bazı atlamalarını düşünce yazısı kısmında tekrar zikredeceğim. Hatta tabiri caizse, tezine yeni düşünceler ekleyeceğim. Bunun dışında Adile Ayda'nın bazı olguları ifade ediş şekli ve özellikle batılı Etrüskologları küçümsediği noktalarda kullandığı üslup zaman zaman kitabın havasını bozsa da, bu tespitlerinde haksız olduğu manasına gelmemekte. Bu üslubun kitaba kazandırdığı bir husus olarak bakarsak, içeriğinde özellikle dil bilim açısından çok sayıda akademik ifade kullanmasına karşın, kitabı size çok akıcı bir şekilde okutabiliyor olmasını gösterebiliriz. Gelelim tavsiye kısmına, kitabı bulabilirseniz gerçekten tavsiye ederim. Zira, güncel tarihte en sonuncusunu bir sahaftan fahiş fiyata temin etmiş durumda olduğumu sanıyorum. Yine de ararken karşınıza çıktığınızda gözünüz kapalı almanız gereken bir kitap olduğunu söylemeliyim.

Etrüskler bahsinde ikinci bölümü bitirmiş durumdayım. Düşüncelerimi aktaracağım son yazı için, bitirmem gereken bir kitap ve uzun uzun aktarmam gereken pek çok husus var. Bu sebeple son yazının Ağustos ayına sarkma ihtimali çok yüksek. Ancak Etrüskler ile ilgili son yazıyı da bitirdiğimde eski çağ Türk tarihine uygarlıklar alanında yaptığım incelemelere de bir nokta koymuş olacağım. Edindiğim bilgiler doğrultusunda da pek iddialı bir son yazı hazırlamakta olduğumu da söyleyebilirim. O yüzden bir daha ki yazıda muhakkak buluşmak dileğiyle.

Kitaplar ve tarihin yolumuzu ve zihnimizi aydınlatması dileğiyle...