Tanrı Katından Kovulmuş Melekler, Melekbilimciler ve Bir Garip Evangeline: Asi Melekler - Danielle Trussoni

"Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. 
İblis hariç hepsi secde ettiler. O ise, 
diretti ve kibirlendi, böylece kafirlerden oldu"
Bakara/31



Bazı kitaplar, belirli dönemlerin geniş rüzgarını arkasına alarak, okuyucunun hafızasında ve kitaplığında varlığı küçümsenmeyecek bir yer edinebilir. Danielle Trussoni'nin Asi Melekler'i bu kitaplara gösterilebilecek en mühim örneklerden olsa gerek. Bugün size tanıtacağım ilk kitap, Doğan Kitap tarafından yayınlanmış, 432 sayfa, ciltli bir roman. Yayınlandığı dönemde hem yayıncı kuruluşun yoğun reklamı, hem de o dönemin fantastik kurgu edebiyatını belirleyen eserlerin çerezlik vampir hikayeleri olması sebebiyle, bu türe yeni bir soluk getirme iddiasıyla Tanrının krallığından kovulmuş, düşmüş meleklerin hikayesini anlatma iddiasıyla reklamı yapılan ve yayınlanan bir kitap. Yayınlandığı dönemin fantastik kurgu kitabı enflasyonu altında kalmayarak, içeriği itibariyle de düşük kaliteli pek çok örneğini geride bırakan bir eser olduğunu da söyleyebilirim. Bir yayıncılık ve reklam başarısı olarak, kitabın ve yazarın inanılmaz olduğu, daha yayınlanmadan film haklarının satıldığı, kitabın bir üçleme olarak düşünüldüğü gibi pek çok bilinç altıma işlemiş reklamları ve o dönem elime aldığım her gazetenin kitap eki ve kitap dergisinde istisnasız reklamını görüyor olmam sebebiyle, bu yoğun reklam saldırısına daha fazla karşı duramayıp, ilgi çekici bir merakla kitabı satın almış ve kısa bir sürede de bitirmiştim. Sizlere yayınlanmasının üzerinden bu kadar çok zaman geçmiş bu kitabı sizlere tanıtmama sebep olan şeyin, uzun bir aradan sonra ikincisinin, pek sönük, aynı reklamcılık ilkeleri ile okuyucunun gözüne sokulmadan sessiz sedasız çıkartılışı oldu. Büyük bir yayıncılık başarısı olması dışında, sadece dönemi açısından değil, her dönem okunabilecek "fantastik kurguda melek etkisi" ile geçiştirilemeyecek bir altyapıya ve kurguya sahip olduğunu düşündüğüm bir roman. Romanla ilgili acizane bulunabilecek tek kusur orjinal adı "Angelology" olan kitabı "Melekbilim" diye çevirmek yerine, dönemin furyasına kapılıp çıplak melek modelli resimlerle süsleyerek "Asi Melekler" ismini vermek ve kitabı umutsuz bir aşk romanı gibi algılatmaya çalışmak olmuş. İkinci kitabın sessiz sedasız çıkışıyla ilgili ikinci kitabı tanıtırken daha ayrıntılı bir parantez açacağımı taahhüt ederek kitabı tanıtmaya geçeyim. Kitap Rodop dağlarında bulunan bir melek cesedi ve etrafındaki melekbilimcilerle başlar ve oradan esas kızımızı tanımaya geçeriz. Dokuz yaşındayken aynı zamanda bir melekbilimci olan annesini kaybederek öksüz kalan esas kızımız Evangeline, babası tarafından bırakıldığı ve yeminine sadık bir rahibe olarak çalıştığı, Azize Rose Manastırında yaşamaktadır. Bu manastırdaki vazifesi kapsamında, Melekbilim koleksiyonuna ait en kıymetli ve önemli parçaların bulunduğu manastır kütüphanesinden de sorumludur. Bir sanat tarihçisi olan Verlaine'in kendisine yazdığı bir mektup ile aksiyon dolu bir macera başlar. Burada insanları gözlemekle görevli gözcü meleklerin, bir grup insan kızı ile birlikte olmasından doğan daha çok "şeytani" özellikleri baskın olan ve teoloji ile fantastik kurgunun karıştığı noktada "Nefil" olarak adlandırılan bu kırma melekler ile Tanrıya itaat etmeyen düşmüş meleklerin hikayesi işlenmekte. Yazarın anlatım tarzı ve kurgusu, okuyucuyu yazılanların gerçekte yaşanmakta olduğuna inandıracak düzeyde. O kadar ki Rockefeller ailesi, Hıristiyan teolojisi açısından gerçek bir inceleme dalı olan melekbilim ve varlığına ihtimal verilmese de metafizik ile meşgul olanların var olduğuna inandıkları Nefiller gibi pek çok unsuru anlatıyor olması ve yazarın kitaba kattığı gotik hava birleşince, sanki yazılanlar bir kurgu değil de, gerçekten etrafımızda yaşanmakta olan şeylermiş hissi uyandırıyor olması açısından kitap muazzam.

Kurgunun yanı sıra, kitapta kullanılan belirli metaforlar ve alegoriler, kitabın boş bir gençlik romanından veya bir fantastik kurgu furyasından daha fazlası olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra, vampir ve melek temalı gençlik romanlarında sıklıkla işlenen sulu aşk hikayelerine bu romanda rastlamıyorsunuz. Ortada anlatılan bir aşk var ise de, bu romanın ana fikri değil, sadece yan noktalarından bir tanesi olarak kendisini gösteriyor. Üstelik Millenium Serisine kadar karşılaşmamış olduğum tipte güçlü ve farklı bir bayan karakter portresi çizilen Evangeline, Verlain, Percival gibi Trussoni'nin yayın hakları kapışılan bir kitap titri ile meşhur olmuş bu kitabı üçleme olarak tasarladığını da belirtmek gerek, zira hali hazırda ikincisi çıkmış olan kitaptan haberdar olmadan kitabı okuyacaklar, kitabın bir finali olmadığını veya final diye kendilerine sunulan şeyin tatmin edici olmayacağını düşünebilirler. Oysa kitap bir finalle değil, bir başlangıçla bitiyor. Kitapta yoğun bir aksiyon var. Dünyayı ele geçirmekte olan düşmüş melekler ile onlara karşı epey ciddi ve kanlı bir savaş veren, dünyanın asıl sahibi insanlar arasındaki mücadeleyi seçkin cümleler ve betimlemeler ile aktarıyor. Bunun yanı sıra, pek çok, son dönem yabancı fantastik kurgu dizilerinde ve özellikle Constantine adlı filmi yapılan çizgi romanda işlendiği üzere, teolojik hakikate göre iradesi olmayan meleklerin, Tanrıya karşı epey ciddi direniş ve irade sergilediklerini de belirtmek lazım. Dolayısıyla eserin fantastik kurgu yanını unutarak, varsa dini hassasiyetlerinizi dahil etmeden ve ne kadar gerçekçi gözükse de, yazılanların kurgu olduğu gerçeğini göz ardı etmeden okumanız gereken bir kitap olduğunu da belirtmeliyim. Kanaatimce epik bir fantastik kurgu serisi olması zor olan bu kitap, bir yandan da kendi reklam kampanyasının kurbanı oluyor. Zira o dönem Alacakaranlık serisi, vampirlerin egemenliği karşısında, edebiyatta bir pazarlama duruşu olarak üretilmiş, kanatları yolunmuş aşık melek imgesini yıkması gerekirken, karşısında durması gereken imgeyi benimseyen reklam ve pazarlama stratejisi sebebiyle belki de pek çok okurun okumaktan kaçındığını fark ettiğim bir kitap oldu. Bir çok satan olmasına karşın, hem ikinci romanı ile ilki arasına giren dört senelik uzun zaman, hem de kitabın kendisini bağlamış olduğu imgenin artık ilgi çekici gelmiyor olması sebebiyle, ikinci kitabının da çok fazla dikkat çekmediğini üzülerek fark ettim.

Yayınlanmasının üzerinden dört sene geçmiş bir kitabı neden tanıtıyorum. Çünkü kısa zamanda burada Angelopolis isimli kitabı tanıtmadan önce, kafanızda bir fikir oluşmasını istiyorum. Bu kitaba beylik bir fantastik kurgu kitabı veya ergenlik dürtülerini tatmin eden bir gençlik fantezisi olarak görmemeniz gerektiğini düşünüyorum. Büyük derinlik ihtiva eden pek çok fantastik kurgu eserinin yanında bir miktar daha az derinliğe sahip olsa da, genel itibariyle konuların yüzeysel bir şekilde işlenmediği, kendi oluşturduğu fenomen içerisinde yeterli bir derinliğe ulaştığını düşündüğüm bir kitap olarak sizlere tanıtıyorum. İkinci kitap okunmak için gözlerimin içine bakıyor, çok yakın zamanda onun tanıtımıyla da tekrar görüşürüz umarım.

Kitaplarla kalın.