Kültür ve Edebiyatın Dehlizlerinde Bir Gezinti: Korku Kitabı - Emine Gürsoy Naskali (editör)

"Köleniz, hükümdarının ayağını hizmetkârının başı üstüne koyarak 
onu şereflendireceğini ümit etmek cesaretini göstermektedir."
II. Keykavus, Hülagü Han'ın huzurunda



Ayarsız derginin mayıs sayısında bahsettiğim kitaplardan sonuncusu ve sofranın belki de en ağır abisi, Emine Gürsoy Naskali'nin editörlüğünü yaptığı ve korku dediğimiz olgunun etrafında şekillenmiş olan pek çok mühim makalenin yer aldığı kitaptı elbette. Kitap hakkında söyleyeceğim çok fazla şey olduğu için, kısa künye kısmına normalde beklenenden daha hızlıca geçmek istiyorum. Kitap Kitabevi Yayınları tarafından yayınlanmış, 500 sayfalık, karton kapaklı bir eser. Konu itibariyle pek doğal olarak kitap içeriğinde, korkunun edebiyattaki yerine ağırlık verilmiş olduğunu belirterek başlamalıyım. Bununla birlikte öncelikle Türk kültüründe korku ve örtmece kavramlarının kullanılış şekliyle ilgili olan ağır akademik nitelikli makalelerle başlıyor okumanız. Daha sonra edebiyat metinlerinden örneklerle devam ediliyor korku macerası. Bu bölümdeki makaleler ilgi çekici bilgiler edinebileceğiniz ve hatta korku dışında belirli konularda zihninizi netleştirebilecek, okuyucuya yeni yeni bilgiler öğretebilecek nitelikte makaleler. Metin Eren'in Türk Masal Geleneğinde Korku başlıklı makalesinde farklı farklı masal türlerinde, gelecek korkusu, hayvanlardan korkma, ölüm korkusu, ilişkilerden doğan korkular gibi çeşit çeşit korku tipi açısından Türk masal geleneği mercek altına alınıyor. Bu bölümden sonra benim için en ilgi çeken bölümlerden birisi olan Nagehan Eke tarafından kaleme alınmış "Muhibbi Dilinden Kanuni Sultan Süleyman'ın Korkuları" başlıklı makaleye geçiyorsunuz. Açıkçası tüm dünya tarafından bilinen, saygı duyulan ve korkulan bir cihan padişahının, mahlasıyla yazmış olduğu şiirler içerisinden ayıklanmış korkularına tanık olmak, onun kâh aşk uğruna tahtından vazgeçmeyi göze alan, kâh Tanrı korkusuyla kendisini suçlamaktan geri durmayan korkularına şahit olmak inanılmaz bir deneyim. Elbette Muhibbi'nin mısraları Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olduğundan Nagehan Eke'nin konuyla ilgili aralarda yapmış olduğu açıklamalarına fazlasıyla ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu metnin arkasından aynı çizgiyi takip eden ancak farklı konuları ele alan iki makaleyle devam ediliyor. Bunlardan ilki Savaşkan Cem Bahadır'ın "Klasik Türk Şiirinde Sarhoşların Korkulu Rüyası: Ases" başlıklı makalesi. Bilebileceğiniz üzere, asesler Osmanlı döneminde asayişi sağlamakla yükümlü görevliler. Sarhoşların aseslere dair duydukları korkunun, Divan edebiyatı örneklerinde yer alan bölümleri incelemeye alınarak, farklı bir tip korku ele alınıyor.

Divan şiiri üzerinden devam ettiğimiz bir diğer makale ise Günay Çelikelden'in "Divan Şiirinin Estetik Söyleminde Korku İzleri İçin Bir Betimleme Denemesi" başlıklı, Pierre Mannoni'nin "Kutsal olan ve olmayan korkular" ayrımı kullanılarak divan şiirinde yer alan korku unsurlarının incelendiği bir makale. Eğer divan şiiri ile ilgileniyorsanız, bilgilendirici makaleler olduğunu söyleyebilirim. Buna karşın, kitap sürükleyiciliği içerisinde ilgi alanınızda olmaması halinde, zor okunan pasajlar içermesi sebebiyle, okumanız bir miktar yavaşlayabilir. Ancak takip eden Macit Balık'ın "Korku Edebiyatı ve 1002. Gece Masalları'nda Tekinsiz Mekanlar" başlıklı makalesi, özellikle Türk korku edebiyatı ve hatta Gotik edebiyat anlamında çok sürükleyici ve faydalanılabilecek bir makale olarak kitaba olan ilginizi tekrar pekiştirebilir. En azından bu satırların yazarı açısından öyle olduğunu söyleyebilirim. 1002. Gece Masallarında yer alan Türk edebiyatının önemli isimlerinin hikayelerinin yer aldığı seçki niteliğindeki kitap üzerinden önce Türk edebiyatında korkunun, Gotik edebiyat ile karşılaştırması, daha sonra da üzerinden inceleme yapılan hikayeler vasıtasıyla Türk korku edebiyatında tekinsiz mekanların nasıl inşa edildiğine ilişkin ayrıntılı ve uzun bir makale ile karşılaşıyoruz. Bu makalenin ardından ise takip edecek şekilde Ebru Özgün'ün "İhsan Oktay Anar'ın Romanlarında İktidarın İnşası ve Muhafazası Aşamasında Korkunun İşlevleri" başlıklı makale geliyor. Birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmaları, bir önceki makalede en son incelenmekte olan hikayenin yine İhsan Oktay Anar'ın kaleminden çıkmış olması sebebiyle bir döngü yaratıyor gibi gözükmesi. Aslında arka arkaya okunduğunda da, Anar'ın yazım ve anlatımı sırasında kullanmakta olduğu korku ögelerine ilişkin geniş kapsamda bilgi sahibi oluyor ve kalemine tekrar hayran kalıyorsunuz. Bu son makale aynı zamanda Edebiyattan Örnekler üst başlığı altındaki son makale. Buradan "Tarihten Örnekler" üst başlıklı diğer bir bölüme geçiyoruz. Bu üst başlıkta tek makale olmasına karşın, tarih okumayı seven birisi olduğumdan olsa gerek, kitap genelinde en etkileyici bulduğum makale oldu. Makalenin başlığı "Çingiz Han'ın Yetiştiği Kültürde Korku Ve Korku Salma Taktikleri". Neslihan Durak'ın kaleminden çıkan makalede, öncelikle Çingiz (Cengiz) Han'ın yetiştiği Moğol kültüründe nelerin korkuya sebebiyet verdiği, bu kapsamda geliştirmiş oldukları davranış ve yaşam şekillerini mercek altına alarak okumaya başlıyorsunuz. Buradan sonrası, Cengiz Han'ın meşhur fetihlerinde, üzerine saldırmakta olduğu topluluklara karşı uygulamış olduğu korkutma taktikleri hakkında verilen malumatlar ile geçiyor. Moğol ordularının kendilerinden güçlü ordulara karşı, Moğol casusları vasıtasıyla kendi orduları hakkında aktardıkları korkutucu hikaye ve efsaneler yoluyla nasıl ilerledikleri, büyük ve güçlü şehirleri nasıl terörize ettiklerini kaynaklar vasıtasıyla biraz da şaşırarak okuyorsunuz. Özellikle Harezmşahlar nezdinde ve Anadolu'da tek bir Moğol askerini gördüklerinde dahi korkudan kaçışan insanların psikolojisine ilişkin derin tahlilleri biraz da üzülerek okuyorsunuz. Zira Moğol istilasının, daha Buhara'ya girmeden durdurulabilecek olması ihtimaline rağmen, salt korkuyla hareket eden yönetici ve askerlerin bütün bir dünyanın kaderini değiştirmiş olduğunu fark ediyorsunuz.

Bu tek makale ile geçilen bölümün ardından "Halk Kültüründe Korku" üst başlığı altında, Anadolu kültüründe korkuyu, elemanları ile ele alan makalelerle karşılaşıyorsunuz. Necat Çetin'in İzmir Torbalı yöresindeki saha araştırmaları neticesinde korku ve tehdit ile ilgili anlatımları irdelediği makalesinin arkasından, Ertuğrul Sağlamer'in Alkarısı kavramını ele alan iki sayfalık yazısıyla bu bölümleri hızlıca geçebiliyorsunuz. Seçkin Sarpkaya'nın "Türkiye Sahası Efsanelerinde Özel Adlı Kötü Ruhlar" adlı makalesi ile geniş bir coğrafya nezdinde Türk kültürünün Anadolu'ya kadar taşımayı ve hatta İslamiyet içerisine dahi sokmayı başardığı kötü ruhların, hangi bölgelerde, hangi adlarla anıldığını öğreniyorsunuz. Bu makalede kültür derinliğimizin ve aslında farklılık sandığımız şeylerin, aynı kültüre ait farklı unsurlar oluşumuzdan kaynaklandığının bilincine varabiliyorsunuz. Bu makalenin ardından ise Müjgan Üçer'in "Sivas'ta Korku Üzerine Notlar: Kork Korkmazdan" başlıklı makalesi ile dilimize yerleşmiş, korkuyu içeren cümleler, kelimeler üzerinden daha farklı bir korku analiziyle karşılaşıyoruz. Fatma Pekşen'in "İmanım Korku" başlıklı makalesi ile Divriği özelinde başlayan korku turunu, Asya'nın derinlerinden Anadolu'ya geçiş yapan ve burada yerleşen korku unsurları geneline taşıyor ve hayret edeceğiniz benzerlikleri gözünüzün önüne seriyor. Sona doğru yaklaşırken, aslında Ertuğrul Sağlamer'in yazısı ile de birlikte ele alınabilecek Mesut Sönmez ve Nimet Sönmez'in "Doğum Sonrası Korku ve Kayseri Bölgesinde Albasması İnanmaları" başlıklı makalesini okuyorsunuz. Albasması dediğimiz şey daha çok kadınların özelinde gelişen bir korku olduğu için özellikle doğum öncesinde kadınların okumasında fayda olabileceğini düşünüyorum. Bu kısmın son makalesi Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış Röya Tagıyeva'nın Azerbaycan Halk kültürü özelinde kullanılan koruyucu sembollere ilişkin makalesi. Aslında okuması ilk başlarda zor gelse de bir iki sayfa sonra hızlıca alışabiliyorsunuz. O kadar ki, Türkçe'nin farklı bir formu ve ayrı bir dil olarak algılanmasına karşın, aslında lehçe farklılıkları olduğunu da tatbik etmek için size iyi bir fırsat veriyor. Bu aşamadan sonra, Korku Sineması ile ilgili Gürhan Topçu'nun donanımlı ve son dönem Türk sinemasına irdeleyici bir gözle bakacağınız makalesi karşınıza çıkıyor. Genel anlamda Türk korku sineması denildiğinde zaten geri duran bir insan olarak, sinemadaki örneklere ilişkin yapılan değerlendirmeler sonucunda bakış açımın daha da uzaklaşmak yönünde olduğunu belirtmeliyim. Kitabın son bölümü, aslında kitabın en fazla hacme sahip olan bölümü. Kitabın aynı zamanda editörü olan Emine Gürsoy Naskali'nin aktardığı korku hikayeleri epey ilgi çekici. İnternetin geçmişini iyi bilenlerin hatırlayacağı "itiraf.com" tadında hikayelerle birlikte, insanların korkularını analiz etmek, bir yandan gözetleme güdülerini tatmin ediyor, diğer bir yandan ise sizi şaşırtıyor. Toplam 749 hikaye var ki, sayfa sayısı kitabın yarısından fazlasına, yani bu noktaya kadar okuduğunuz bütün makalelere tekabül ediyor. Hikayeler ağırlıklı olarak 15-16 yaşındaki insanların hikayeleri olduğu için, bir anlamda kendi gençlik ve çocukluğunuzu da gözden geçirmiş oluyorsunuz.

Korku kitabı, korku kavramına dair inanılmaz bir külliyat niteliği de taşıyor. Aynı zamanda zengin kaynakçası size yeni okuma fırsatları yarattığı için özellikle korku, korku edebiyatı ve korkunun nedenleri hakkında okuma yapmaktan, araştırma yapmaktan hoşlanan insanlar için muazzam bir nimet. Aynı zamanda, okurken bir demir leblebi olmayacak kadar da okura okuma kolaylığı sağladığını belirtebilirim. İlgililerinin muhakkak temin etmesi gereken bir eser. Hatta saklayıp nesilden nesile aktarmalık desem, çok da abartmış olmayacağımı düşünüyorum. Keşke bu baskının şömizli ve ciltli bir sürümü olsa diye insan biraz da hayıflanmıyor değil. Kitabı elde ediyor olmak bile bu aşamada büyük şans. Bu şansı iyi bir şekilde kullanmanızı tavsiye ederim.

Kitaplarla kalın.





Yorumlar