Koca Beş Yıl Geçip Gitmiş


Zamanın aldatıcılığı, falanı, filanı bir yana geçip gidiyor işte. İster döngüsel, ister doğrusal olsun. Geçmekle tükenen bir şey zaman. Belki kendi başına tükenmiyor da insan tüketmeyi sevdiği için öyle biraz da. Bu aralar kendi sınırlı çapında pek bilindik olan ve bir anlamda müstearım haline gelmiş Kara Kütüphane de işte bu zaman denen aldatıcı tükenmişliğin beşinci devrine denk geldi şu an. Beş yılda, beş kez devrilip, doğruldu. Bir blog sitesi kurmak, orada okuduklarımı paylaşmak konusunda şimdi fikirlerim tamamen farklı şekilde anlamlanıyor. Belki her insan kadar duyulmak istiyor olsam da, esasında bunun bir monolog olduğunun bilincinde başladım her şeye. Monologdu çünkü bir blog sitesinden nasıl bir geri dönüş alacağımı dahi bilmiyordum. Aslında eskiden bir başka blog yazmış ve orada nispeten birilerine ulaşmıştım. Niyetim birilerine ulaşmaktı çünkü. Fakat Kara Kütüphanenin hiç kimseye ulaşmak niyeti yoktu. Hâlâ da yok.

Bu monolog konusundaki ısrarcı tutumum bugün dahi burada yazılanları okuyanlardan al(ama)dığım geri dönüşlerde kendisini belli etti. Sessizlik ve sitenin tıklanma/izlenme sayısı dışında elimde bir veri yoktu. Kendi kendime başladığım ve belki de sebat edebildiğim tek işte sosyal medyayı keşfetmemle birlikte, gündelik hayatta gayet sosyal bir insan olmama rağmen asosyalliğin duvarlarını etrafıma örmeye başladım. Bir okuma maratonum vardı ve kendi okuduklarımı burada paylaşıp, bir yandan da okuma maceramı gözetleme fırsatım doğdu. Beş yıl önce bugün, bu siteye ilk bağlantıları eklediğimde ne kadar heyecanlıysam, şu an o kadar heyecansızım. Zira bu okuma macerası tahminimden öte başka şeylere vesile oldu. Okuduğum kitaplar ümitlerimi, heyecanlarımı bir kilin yeniden şekil alması gibi tekrar tekrar şekillendirdi.

Bir kendi olma macerası olan Kara Kütüphane burada tanıtılan 120 den fazla kitaptan sonra yön değiştirdi. Hiç ihtimal vermediğim halde, kitaplarından bahsettiğim yazarlarla tanışabilmem, yayınevlerinin onların kitabı ile ilgili yazdıklarımı benimsemeleri gibi pek hareketli geçen ilk senelerin ardından, Ayarsız dergi ile tanışarak, blogu da bir miktar ihmal ederek bu ismi matbu sayfalar altında yaşatmaya başladım. Arkasından buradaki tarih maratonu "Kavimlerin Kayıp Tarihi" isimli kitap ile kalıcı bir hâl almayı başardı. Güzel insanlar tanıdım ve aynı şekilde tanıştığıma hiç memnun olmadığım kişiler de oldu.

Beş yıl önce elinde okuduğu kitaplar hakkında söyleyecek pek az sözü olan bir adamken, beş sene içerisinde bu sitedeki yazılardan doğan bir kitap, Ayarsız dergide yayınlanmış toplamı yirmiden fazla kitap incelemesi, deneme ve hikayeler, Bilimdilinde hali hazırda tekrar devam edecek eski çağ hukuku ile ilgili popüler akademik makaleler, TahtaPod'da yayınlanmış fikri yazılar ve belki şu an hatırlayamadığım diğer başka pek çok yazı ortaya çıktı. Bütün bu süreçte, blog kendi kendine sanki söz vermişcesine aylık 1200 izlenmeye kendini sabitlemiş. Gerçekten farkında bile değildim. Ya yeni keşfedenler ya önceden beri ne zaman yeni bir kitap hakkında hasbihal edecek diye bekleyenler var mı bilmiyorum.

Bilmediğim için de heyecansızım. İşin esası bana ulaşın. Bloga devam etmemi, bu sergüzeştten dolayı varsa memnuniyetinizi veya memnuniyetsizliğinizi bildirin. Zira beş seneden bu yana sökün etmiş çok sayıda proje var ve ben artık bunun bir monolog olmasını istemiyorum. Bazıları yazılmakta olan onca projenin siz onları okumadıkça kökeninde hâlâ bir monolog olması kadar heyecanımı öldüren bir şey yok. Ama birbirimizi de kandırmayalım. Okusanız da, okumasanız da, okuyup beğenip, beğenilerinizi sunsanız da; köşede durup nefret etseniz de veya kıskansanız da veya veya veya. Ne olursa olsun yazmaya devam edeceğim. Çünkü başında bunu monolog olarak adlandırıyor olmamın tek bir sebebi vardı. Kendim için yazıyorum. Kendimi daha iyi hissetmek, kendi yazdıklarıma ve okuduklarıma bakıp ne kadar harika bir adam olduğumu düşünmek, edebi açlığımı, entelektüel boşluğumu tatmin etmek için yazıyorum.

Bir yazar değilim. Öyle olduğumu iddia edenlere ve hatta bir deneme veya şiir yazar yazmaz kendisini yazar şair ilan edenlere bıyık altından istihza ile gülüyorum. Sadece yazmak faaliyeti kişiyi yazar yapmaya ne kadar yetiyorsa o kadar yazarım. Aslında sadece kültürel durumumu belirtmek maksadıyla okur yazarlıktan dem vuruyorum. Dilemma ne güzel kelime, yazar değilim derken dahi altında "ben herkesten iyi yazarım" iddiası var. Bu bir dilemma mesela. Hayır "bu yalancılıktır" diyecekler için şerh düşmek gerekirse söylediklerimin doğruluğuna inandığım için bir dilemmadır bu durum. Zihnimdeki yazar tanımı başkadır ve öyle sandığınız kadar çok değil bu "yazarlar". Yazarlık sadece bir yazma fiilini yerine getirmek değil, bir anlamıyla meslek, büyük bir anlamıyla da "sanatçılık" çünkü. 

Hepsi bir araya geldiğinde tartışırız yazarlığı. 

Gelelim bu maceranın nasıl devam edeceğine... Önümüzdeki beş yılda belki birden fazla kitap olacak. En azından Türk Tarihi Maratonu kaldığı yerden devam etmek durumunda zira Gök-Türkler veya Türk Kağanlığı ile ilgili okumalarımı bitirmek üzereyim. Üstelik Kavimlerin Kayıp Tarihinin bir de "Türk Orta Çağını Düşünmek" başlıklı ikinci bir kitaba ihtiyacı var. Bu arada yazımına iki senedir devam ettiğim bir roman var. Tür ne derseniz çok karışık. Kısmetse üçleme, değilse tek bir kitap olur fark etmez. Eee malum Ayarsız dergide hikayeler yayınlanmaya başladı. Henüz kimsenin haberi yok ama bir kitap çıkaracak kadar hikaye var. Tek önceliğim yayınlandıklarında bir kitap olmaya değip değmeyeceklerini görebilmem.

Okuma maratonum dışında da Kara Kütüphaneyi burada canlı tutmak istiyorum ancak bu sizlere bağlı. Bu çabama değip değmeyeceğini görmek istiyorum. O yüzden artık geri dönüşlerinizi rica ediyorum.

Aslında parlak bir planım da var. Kara Kütüphaneye içerik yazarı arıyorum. Yazdığı kitap yazılarını Kara Kütüphane başlığı altında yayınlamam karşılığında kendilerine kitap hediye edebileceğim, bu şart kendisine uyan içerik yazarları varsa bana tsagcan@gmail.com adresinden ulaşabilirler. Elbette değerlendirme hakkı ve muhtariyeti tarafıma ait.

Ezcümle beş yıl önce hiçbir şeyden başlayan bu macera belki de yeni bir yola evrilmeli artık. Ancak nihayete erdirmeye hiç niyetim yok.

Kara Kütüphanenin 5. yılı kutlu olsun. Sessizce takip edenlere, gürültüyle anlatanlara, var olduğunu bilip yok gibi davrananlara, varlığını yeni keşfedenlere kutlu olsun.