Hakikati Gizleyen Hakikat: Simülakrlar ve Simülasyon - Jean Baudrillard

"Hakikati gizleyen şey simülakr değildir. 
Çünkü hakikat, hakikat olmadığını söylemektedir. 
Simülakr hakikatin kendisidir." 
Kitaptan



Nedir simülakr? Özetle gerçeklik olarak algılamak istediğimiz görünüm diyor Baudrillard. Açıkçası daha basite indirgeyebileceğim bir tanıma ulaşamadım zihnimde. Bununla birlikte tanımlandığı kadar da basit bir kavramdan bahsetmiyoruz. Baudrillard'ın simülasyon teorisi hakkında, kulağına bir kaç kelam sıkışmış okur açısından "aman tanrım bütün hayatımız bir bilgisayar oyunu mu" nidasıyla hem teoriyi hem de içeriğini değersizleştirebilecek bir olgudan bahsediyoruz. Kitabın içeriğiyle ilgili ayrıntılı bir değerlendirmeye girişecek cesaretim pek yok. Daha önce de dile getirdiğim gibi, şahsen ağır kitap kavramına inanmıyorum. Her insanın bir kitapla karşılaşma, onu okuma, idrak etme zamanı vardır. Bu zamanın öncesinde zamanı bükerek o kitabı okumayı tercih ettiğinizde, kitap ister istemez size ağır gelebilir. Örneğin bu kitabı ilk elime almış olduğum on dört sene öncesine baktığımda, kitapta yazılanlardan hiçbir şey anlayamamış olduğumu ve/veya anladıklarımı yanlış olduğumu bugün tekrar okuduğumda fark edebiliyorum. Bundan on yıl sonra kitabı tekrar okuduğumda, bugünkü okuyuşuma bakıp aynı yorumu yapmam da muhtemelen kaçınılmaz. Kitapta Baudrillard'ın simülasyon teorisinin temelini oluşturan Simülakrlar ve Simülasyon başlıklı yazısıyla birlikte aynı kapsam ve değerlendirme kümesi altında; reklam, haber, medya, klonlama, bilim-kurgu ve bağdaşık pek çok kavram üzerinden şu an gerçek olmayan, simüle edilmiş bir dünyada yaşadığımız sonucuna varıyor. Ancak hemen bu ifadeyi buraya bırakıp kolaya kaçmış olmayalım. Bahsedilen simülasyon, matrix vari bir şey olmaktan ziyade, gerçek ve ona dair algımızın günümüz değişkenleri ile bükülüp bozulduğu, hipergerçeklik denilen noktada yaşadığımız anlamına geliyor. Baudrillard'a göre geçmiş zaman diliminde "gerçek" diye bir şey varmış. Ancak onu tüketmiş durumdaymışız. Ürkütücü olduğu kadar ufuk açan yaklaşımları insanı gerçekten ümitsiz bir kabullenmeye itiyor. Kafamda ise tamamlanması gereken temel bir sorun var. Yazarın sürekli "yok ettik", "büktük", "değiştirdik" dediği gerçeği nasıl tanımladığını bilemiyoruz. Elbette bir tanımı var ama bu tanım muğlak olduğu gibi felsefi anlamda kapsamı açılarak ele alınıp alınmadığı da müphem. Hakikat ya da gerçek her ne ise, o açık bir şekilde tanımlanmadan onu yok ettiğimizi söylemek makul bir şüphe doğuruyor içimde. Evet farklı makalelerinde gerçeğin ne olabileceğine dair parça parça yapılmış çıkarımlar var ama teorinin temeline oturan bir hakikat/gerçeklik tanımı, veya bu tanımın sınırları, kapsamı, yorumu olsaydı daha kolay olabilirdi. Kolay olmak zorunda mı o da ayrı bir soru pek tabii. Doğu Batı Yayınları tarafından yayınlanan kitabın, giriş kısmında da okura rehberlik yapabilecek faydalı bir girizgah mevcut.  

Tavsiye ediyor muyum? Dediğim gibi ağır kitap lafzına inanmıyorum; ama demir leblebiye inancım sonsuz. Bu kitap da tam bir demir leblebi. Yutmadan önce, fikir boğazınızın buna uygun olup olmadığını tartmak da fayda var. Fakat, günümüzde içinde bulunduğumuz sosyal yapılar ve kültürü adlandırmak, anlamlandırmak gayretinde olan bilinçli okurların muhakkak tetkik etmeleri gereken bir eser olduğunun da altını çizmek isterim. 

Kitaplarla kalın. 




Yorumlar