Fikir ve Oyun: Tanrı'ya ve İnsana Dair - Zygmunt Bauman &Stanislaw Obirek




Belirli ön kabullerle insanlığın çoğunluğunun, spesifik bir değerlendirme yapmak istersek Maslow Piramidindeki önemli bir kesimin dahi bilincinde bir derinliğe saplanmış yegane konulardan biri Tanrıyla olan ilişkisi olabilir. Bunu salt teolojik manasıyla değil, aynı zamanda yaşamsal bir ihtiyaç olarak da kodlamak gerekebilir. Tanrı veya Tanrı fikrinin onu dillendirecek insanlara duyduğu ihtiyaç ile insanın fiillerini anlamlandırmak, adlandırmak veya en önemlisi duygusal/bilişsel belirsizliğini giderebilmek için bir Tanrı, yaratıcı fikrine ihtiyaç duyduğu görüşündeyim. Bu noktada kişisel okuma serüvenimin en önemli kısımlarından birini bu hususa ilişkin kitaplar kaplıyor. Ön yargılarımı kitapların kapağının gerisinde bıraktığımda sosyolojik, felsefi, teolojik, ezoterik ayırt etmeksizin okuyabildiğim her kitabın bu ihtiyacıma bir nebze cevap verdiğini düşünüyorum çünkü. Ayrıntı Yayınları tarafından basılmış olan Tanrı'ya ve İnsana Dair adlı kitapta bu konuda ufuk açıcı bir deneyimdi. Kitap Zygmunt Bauman ve Stanislaw Obirek arasında sohbet havasında geçen uzun pasajlardan oluşuyor. Aslında kitabın orijinal adında tanrıyla alakalı bir vurgu yok. Yine de ikilinin konuşmalarında kendine sürekli yer bulan dünya ve tanrı ögeleri neredeyse özdeşleşmiş durumda. Bu pasajların içerisinde fikir okyanusunun uçsuz kıyılarının birinden diğerine savrulurken buluyorsunuz kendinizi. Henüz erken bölümlerde başlayan agnostisizm vurgusuna takılarak, saplantıya çevirmemek lazım. Zira her iki isim de başka yazarların Tanrı konusundaki düşüncelerinden yola çıkarak ateizm dahil her türden inancı farklı hakikatlere ulaştırabileceği bağlamıyla bir araya getirme gayretindeler. Ve evet, ateizmi de bir inanç türü olarak kodluyorlar -ki uzun tartışmalara bahis vermeksizin, şahsen aynı kanaatte olduğumu belirtmeliyim. Zaman zaman biraz da Obirek'in katolik geçmiş yaşamı sebebiyle Hıristiyanlığa dair teolojik malumatın içinde boğulma riski de var. Ancak Bauman'ın sözü aldığı bölümler o kadar ufuk açıcı ki, bu boğulmayı su altında ne kadar süre nefesini tutabileceğimiz yönünde iddiaya girdiğimiz o dalış anlarına benzetebiliyoruz. Özellikle din, inanç ve tanrı konularında aşırı hassasiyet gösterebilecek ve ne anlatıldığını anlamak yerine düşmanca bir tavırla kitaba yaklaşabilecek okuyucuya pek bir şey kazandırabileceğini zannetmiyorum. Velâkin sorgulamaya, inançların kaynağı olan Tanrı idesinden, inançları oyuncak hâline getiren insan oyununa uzanan yolculukta pek çok kavrama dair en ilgi çekici tespitleri okuyabileceğinizi iddia ediyorum. Açıkçası okuyalı üzerinden epey zaman geçmesine rağmen bazı diyalogları hâlâ hatırlıyor olmam tuhaf geliyor. Bunun da sanırım kitapla tanışma hikâyemle doğrudan bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Yazmakta olduğum romanın konusunu anlattığım zaman, pek sevdiğim yazar arkadaşım Veysel Gökberk Manga'nın, anlattıklarımı dinlemesi üzerine, muhakkak Bauman okuman lazım demesi üzerine kitaplarıyla tanışmıştım. Açıkçası insanın ona böyle güzel kitaplar tavsiye eden arkadaşları olması çok önemli. Zira bu hayatı sadece kitapları değil, insanları da okuyabilen arkadaşlar değerli kılıyor. Kitabı beğenme seviyemi nasıl ifade edeceğime gelirsek, bu kitabı okuduktan sonra Zygmunt Bauman'ın bütün külliyatını satın alma çılgınlığına kadar gittiğimi söylemem yeterli bir veri olacaktır sanırım. 

Okumak insanı mutlu etmekten ziyade, onun kendisini gerçekleştirmesi yolunda onu huzursuz etmekten dahi çekinmeyen bir eylem. Kitaplarla kalın diye temenni ettiğimde pembe kalpli mutlu okuma mesajları vermeye çalıştığımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sizin de huzursuz olmanızı istiyorum. Çünkü buna, bilginin ve anlamaya çalışmanın huzursuzluğunu yaşamaya toplum olarak çok ihtiyacımız var. 





Yorumlar