Sistematik Aymazlık

 

Suskunluğun edepten görüldüğü kanaatiyle oturduğum yerde sessizce babamın haberleri seyredişini izliyordum. Kültür seviyesinin ölçülmesinde önemli kıstaslar olan dergi-gazete okumak, günün haberlerini takip etmek gibi şeyler yıldırım gibi geçiverdi aklımdan. Sonra fark ettim ki epeyce uzun süredir, gazeteleri yarım yamalak okuyor, haberleri seyretmiyorum. Sadece televizyon haberciliğine ve bu ülkede yapılan haberciliğin her türlüsüne karşı önyargım var. Nasıl bu hale geldiğimi veya ne zaman böyle bir karar verdiğimi hatırlamıyorum. Ancak sırf bu habercilik sebebiyle gazete okumaktan ve televizyonda haber seyretmekten itinayla tiksindiğimi gururla söyleyebilirim. Sesli düşünenler insan dünyadan bihaber olmaktan nasıl memnun olabilir diye sorabilir elbet. Derbederlik ve bihaberlik arasında bir seçim yapmam gerekirse, her seferinde ikincisini seçerim. Keza internet haberciliğinin ve sosyal medyanın çılgınlar gibi yayıldığı bir dönemde bihaber olmak dediğiniz o kadar da mümkün olmuyor zaten. Yine de bazı konularda televizyon ve gazetelerin artık durdurulması gerektiğine inanıyorum.

Örneğin mecliste elim sende oynamak veya uyuklamak yerine, televizyonda yayınlanan şiddet içerikli haberlerin ve üçüncü sayfa haberlerinin kaldırılması için bir yasa teklifi verilse ne kadar güzel olur. Bu konuyla ilgili televizyon kanallarının ve gazetelerin çok bahanesini okudum ve dinledim. Neymiş efendim “İnsanlar bu haberler sayesinde birine tecavüz etmenin ve adam öldürmenin sonucunda serbestçe gezemeyeceklerini anlıyorlarmış”. Sonra “Bu haberlerin caydırıcı etkisi varmış”. 10 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz etmenin fantezisini kuracak ve bunun dışında hiçbir şeyi düşünemeyecek kadar hastalıklı bir zihne sahip olan bir tecavüzcü adayının, “Hım tecavüz etmek suçmuş, ben bu yanlışımdan dönmeliyim” tarzında düşünebileceği kanaatine nereden vardınız? Ortaokul çocuğunu ibretlik kıssalarla yetiştirmeye benzemiyor bu işler. Zaten bu ülkenin başına ne geldiyse ibret alma fantezisinden gelmedi mi? Kapısı aralanmadık sırrımız kalmadı. İnsanoğlu kim bilir kaç defa aldandı. Kaç boyut atladık feleğin çemberinden geçerken. Kimler bizi gözetledi? Kim kiminle dest-i izdivaç eyledi? Hepsini görmedik mi?

Gerçekten fark etmiyorlar! Fark etmedikleri gibi anlamıyorlar da! Bir katilin, hırsızın, tecavüzcünün, dolandırıcının; utanma, ders alma, ıslah olma gibi duygularının birkaç haber izleyerek veya okuyarak kendi kendine gelişemeyeceğini anlamıyorlar. Üstelik güzel yurdumdaki katil adaylarının, tecavüzcü adaylarının, hırsız adaylarının bu üçüncü sayfa haberlerini okudukça cesaretlenebileceğini, televizyonda yakalanamamış suçluların haberlerini gördükçe kalkışmayı planladıkları canilikler için motivasyon kazandıklarını fark edemiyorlar. Açıkçası kimse bana bu haberlerin ibret vesikası olduğu veya caydırıcılığı olduğunu kabul ettiremez. Çünkü ülkede suç oranları gazete ve televizyonda yayınlanan bu tip haberlerin sayısı arttıkça artmaktadır.

Çok güncel bir örnek vereyim; iyi niyetli habercilerimiz, kadınlar şiddet görmesin diye “topluma açık yerde dayak yiyen, hatta öldürülen kadınların” görüntülerini yayınlıyorlar. O kadar çok erkek bundan ibret alıyor ki, istatistiklere göre, Türkiye’de kadına karşı şiddet her geçen gün artmakla beraber, mor çatının verilerine göre, kadına şiddet uygulayan erkeklerin yaşı da gittikçe düşmeye başlıyor. Gördünüz mü ne kadar çok ibret almışlar. Sanıyorlar ki, akşam evde karısı ile tek taraflı boks karşılaşması yapmaya hazırlanan o insan (mı acaba?) bu haberi izlerken, “Karıma şiddet uygulamamalıyım” diyor. Aksine “Çekil ulan televizyonun önünden” diyerek şiddet dolu geceyi başlatacak bahaneyi buluyor. Bangır bangır “bu kadınları koruyun” dedikleri hangi kadınlar hayatta kalabiliyor? Diyeceksiniz ki çözüm ne?

İlk önce söylemek gerekiyor ki çözüm bu değil. Yani bu haberlerin televizyonda ve gazetelerde bu kadar aleni ve rahatça yayınlanabilmesi değil. Karşımıza çıkan ilk sorun, insanların şiddete alışmaları ve bunu normal karşılamaya başlamaları sıkıntısıdır. Toplum kendisine atılı bırakılmış her gün en az bir cinayet haberi düsturuna o kadar alışmaya başlamış durumda ki, yemek yerken böyle bir haber izleyebiliyor. Beyin sürekli seçilmiş ve aynı haber örgüsüyle bezenmiş bu motifleri ezberliyor, kanıksıyor ve artık orada olan cinayetin gerçekliğini umursamaz hale gelebiliyor. Yani toplumsal yozlaşma hızlanıyor. Bence bu haberler, psikoloji de “Sistematik Duyarsızlık” dedikleri şeyin geliştirilmesinin en bariz örneğidir hatta.

İkinci sorun, benim gibi mecburen arada sırada kanal değiştirirken cinai bir haberle karşılaşan insanların sorunu. Tam yemek yiyorsunuz veya efendim mutlu, neşeli bir gününüzdesiniz. İzlediğiniz kanal veya sayfasını çevirdiğiniz gazete sayesinde, aslında toplumdaki sorunları çözmeye hiçte faydası olmadığı halde, hiç tanımadığınız birinin acısıyla üstelik tüm çıplaklığıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu travmayı yaşamanızın, ne hayattan bir ders çıkarmak adına, ne de karşı tarafın acısını hafifletmek veya bu acıyı gidermek adına en ufak bir faydası olmadığı aşikâr. Ancak siz yine de o acıyı göğüslüyorsunuz, keyfiniz kaçıyor. Keyfin kaçacak tabii diye sesli düşünenlere, sırf toplumsal duyarlılık gelişecek diye, benim her gün hayattan nefret etmemin sağlanmasında toplumun ne gibi bir çıkarı olabileceğini sormak isterim. Oturup çiçek çocuk olalım diyen de yok. Ancak habercilik, bence gündeme ilişkin olayları, tamamen objektif şekilde aktarmaktan ibaret olmalı. Tıpkı radyo haberleri gibi. Ülkenin sevmeyi, hoşgörüyü, kabullenmeyi idrak etmesini ümit edip, vatandaşa her açtığı kanalda, haber bültenlerinde veya televizyon dizilerinde tecavüz, cinayet, gasp, katliam, savaş, çatışma haberlerini izletmenin, bunun haberini yapmanın ne gibi bir gerekçesi olabilir?

Çünkü “Toplum bilmek istiyor”!!! Bence de gerçekten öyle; ama toplumun neyi bilmek istediğinin altını çizmek lazım. Toplum insanlıktan çıkarak ne kadar ileri gidebileceğini bilmek istiyor. Onun yerine bir başkası adam öldürüyor, tecavüz ediyor, hırsızlık yapıyor, dolandırıyor. Haberi okuyan toplum ise rahatlıyor. “Ben katil, hırsız, tecavüzcü vs. olsam, ekstradan şunları yapardım. İyi ki değilim” ya da dünyanın ne konumda olduğuna dair en beylik cümlesini kurarak “Cık cık bu dünyanın çivisi çıkmış kardeşim” diyor. Sizce böyle mi? Toplumlar, insanlık bu kadar hastalıklı bir hale mi geldi?

Bence böyle. Son yirmi yıldır -özellikle televizyon ve internetin hayatımıza girmesinin ardından- insanları baş göz etme, takip etme, gözetleme, gizlice izleme gibi seçilmiş fanteziler geliştiren yurdumun medya organları ise bu ülkedeki şiddetin birinci elden müsebbibi. Bu tip yayıncılığın bir siyasi haberler, birde terör ayağı var ki onu ayrıca bir yazı da incelemek lazım.

Toplum elbette haber alacak, elbette güncel gelişmelerle ilgili bilgi edinecek buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak ülkemizdeki, gösteri programı tabanlı habercilik anlayışının üzerine bir perde çekilmesi şarttır. Çünkü gelişmeler gösteriyor ki, ne bu haberlerin yayınlanması kişiliğe karşı işlenen suçlarda azalmaya sebebiyet veriyor, ne de bu suçları işleyecek olanlara bir dur diyor. Genetik bilimi ile çok alakalı değilim; fakat Türk toplumunda “ben de yapabilirim” geninin baskın olduğuna ve yapılacak şeyin ahlaki açıdan sorgulanması açısından hiçbir otokontrol geliştirilmediğine inanıyorum. Kanıksama, alışkanlık ve sistematik duyarsızlığın el ele tutuşup oluşturduğu bu halkanın içinde otokontrol sağlayabilmek de epey zahmetli bir iş.

Aman siz de o otokontrolü geliştirin. Yoksa her gazeteyi elden bırakışınızda veya her kanalı değiştirdiğinizde 

“Siz de yapabilirsiniz!”



13.06.2012